Kategori arşivi: Ötelenenler

Şeytan Kedileri Sevmez …Çünkü ;

Siyah kediler oldum olası batıl inanca göre sevilmezler.Uğursuz görülürler.Önümüzden siyah kedi geçtiği zaman başımıza bela kaza geleceği sanılır.
Aynı zamanda bazı kesimler siyah kedileri Şeytanın kedisi olarak düşünür.Bu yüzden geçmişten bugüne resimli tefsirlere göre büyücülerin ve cadıların yanında hep siyah kedi figürü olur..Halbuki şeytan hiçbir kediyi sevmez.Çünkü kedilerin gözlerinde iki ayrı perde vardır.Kediler bu tarafı da diğer tarafı da gören gözlere sahiplerdir.Kediler kendini sevmeyen şeytanı gördüğü için şeytani varlıklara kafa tutan canlılardır.
Şeytan kedileri sevmez, çünkü siyahı da beyazı da dahil her renkten kediler şeytanın çocuklarına saldırır ve sahiplerini ifrit enerjilerden korurlar.
Tutun ki sizin kendi içinizde var olan şeytani enerjiyi ( yani kötü kalpliliğinizi) bile hissettiği an size karşı tüylerini kabartır tavır alır.Size yaklaşmaz tıslar.Çünkü her insan biraz şeytan biraz melektir.Ve insanın şeytanı da meleği de özündedir.
Bir diğer hurafe de Allah’ın insandan önce yarattığı enerjisel boyutsal varlıkların kedi ve köpeklerin içine girdiği konusudur.
Burada gizli ilimlerin kapısını aralamayacağım tabi ki ,korkuya neden olan, bilinen yanlışları düzeltmek amacıyla konumuzla ilgili kısmından doğru bilgileri aktaracağım.Yaratılmış hiçbir kafir enerjisel varlık evlerde yaşayan kedi ve köpeklerin içine girerek sahibine karşı saldırganlaştırmaz..Sadece sokaklarda kılığına girer,kedi ve köpeklerle cinsel münasebette bulunmak adına sadece kedi ve köpeklere gözükürler,sonra da çekilip giderler..Bu gelişen durumu ise insanlar 3 boyutlu gözleri perdeli varlık oldukları için göremezler.
Kedilerimizin evlerimize gelen insanların bazılarına hırçınlık yaptığını rahatsız olduğunu biliriz.Bu durumda da kediler bu tür bir varlığın sinyalini aldığı için tüylerini kabartır hırçınlaşır ve o gelen insanı evi sahiplendiği için o evde istemez.Evlerimizdeki kediler bu durumlar için bir tür radar görevi görürler.
İmanı sağlam insanlar içinse bu durumlar korkulacak bir durum değildir.Kedilerde bu özellikleriyle korkulacak ya da sevilmeyecek canlılar değillerdir.
Bir diğer konu da kedilerin gözlerinin karanlıkta ya da düşük ışıklı ortamda parlaması ya da kırmızılaşması durumudur.Bu durum bazı insanları ürkütür.Halbuki bu durum ürkülecek bir durum değildir.Kediler noktürnal yani gündüzleri dinlenen, geceleri faal olan canlılardır.Alacakaranlık kuşağı canlılarıdır.Kedilerin gözünde tapetum lucidum adı verilen ve ışığı yansıtan bir tabaka vardır. Bu tabaka kedilerin çok düşük ışıklarda bile görebilmesini sağlar.Gözleri bu yüzden parlar..Kedinin retinasında insanlara kıyasla daha fazla sayıda çubuksu retina hücresi vardır. Bu hücreler görüş açısının yanı sıra gece görüş yeteneğini de artırır. Bir kedinin gece net olarak gördüğü bir cismi insanın aynı netlikte görmesi için 6 kat daha fazla ışık gereklidir.
Neymiş o zaman ; “tapetum” denilen organ gece görüşünü ve gözlerin parlamasını sağlıyormuş.Yani öyle bilindiği üzere kedilerin gözlerinin parlaması içine herhangi bir varlık kaçtığı için değilmiş.
Bazı insanlar kedilerin gözlerindeki göz bebeğinin şeklinden korkarlar ve vampiri andırdıklarını söylerler.Bizler gibi dairesel bir göz bebeği yerine, kedilerin göz bebekleri dikey bir elips şeklindedir.Kedilerin gözlerindeki ortada duran vampir gözünü andıran elips şeklinin büyümesi durumu ise bir kedi bir av belirleyip atağa geçtiği zaman,birde ışık yetersizliğinde kendini güvende hissetmediği zaman büyür.
Dedik ki kediler bu dünyayı da diğer boyutları da görebilen gözlere sahiptir dedik.Fakat bu demek değildir ki kediler karanlıkta her şeyi görebilirler..
Tam aksine siyah perdeli bir oda da zifiri karanlıkta kapalı kaldıkları zaman hiçbir şey göremezler,bu yüzden zifiri karanlıklar her kediyi korkutur, strese sokar.Bulundukları ortamı işaretlemek ve kokusunu bırakmak içinde oda içinde dışkılama yaparlar.Yani bir kedi besliyorsanız terbiye ve ceza sistemi olarak bu sistemi sakın ama sakın denemeyin.
Toplumca bilinen bir diğer yanlış bilgi de kedilerin nankörlüğü konusudur.Kediler diktatörlüğe gelemeyen,ceza sistemine ve şiddete uyum sağlamayan,tıpkı Ahmet Kaya gibi kurallara baş kaldıran canlılardır.Çok üstüne giderseniz de Che Guevara gibi kendi devrimini uygulayacaklardır.Bu yüzden de insanlar tarafından hep yanlış anlaşılmışlar ve nankör olarak tanınmışlardır.
İşinize gelirse arkadaş, siyahı da,beyazı da,sarısı da her renkten ve cinsten yaratılmış olan kankalarımız böyle yaratılmışlar işte.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Kısırlaşan Ve Karnı Doyan Köpek Saldırmaz.

İnsan doğaya yaptıklarının karşılığında bir gün doğanın insanlardan intikamını öyle ya da böyle alacağını bilseydi dünyada kendinden başka canlı bırakmazdı..
Bunu bugün Kayseri’de yaşanan olayda gördük.
Camide hayvan hakları ile ilgili vaaz veren müftüye bile tepki verildi.
Tabi tepki verirsin çünkü sen insansın.
Canın yandı mı kimsenin seni zaptetmeye hakkı yoktur.
Kim ki senin canını yakmışsa bu hayvanda dahi olsa ona ateş püskürürsün,
Biraz empati yapmak lazım.
Bugüne dek onca hayvanlara zulüm ve işkence edildi. Köpeklerin ve kedilerin yavruları çok vahşi şekillerde insanlarca öldürüldü. Sonra adı barınak olan, günlerce temizlenmemiş,dezenfektesiz virüs saçan 4 köşe buz gibi, pislik yapılarda aç susuz barınılması imkansız yerlerde insanlardan uzak tutuldular.Açlıktan insanların olduğu yerlere gelip birer parça yemek umdular. Ama çoğu kapıdan kovulup aç bırakıldılar.
Yemek bulamadılar hayvanlar birbirlerini yediler.
Çünkü hayvanların şikayette bulunacakları belediyeleri yoktu insanlar gibi.
Şayet olmuş olsaydı ve dile gelselerdi “Toplayın şu insanları,çocuklarımıza zarar veriyorlar,tecavüz ediyorlar,öldürüyorlar,yakıyorlar,yaşamamızı engelliyorlar,suyumuza,yemeğimize zehir katıyorlar,rızkımızı vermiyorlar,onların yüzünden açız ” diye sokaklara döküleceklerdi.
Kim bilir belkide insan denilen canlının yaptığı gibi onlarda insanoğluna ders vermeyi kafaya koydular, yavaş yavaş gruplaşarak köpek diliyle kendi aralarında konuşup hayatta kalabilmek için anlaştılar.
Şu bir kere gerçektir;
Doğadaki bütün canlıların fıtratında vardır, kimin elinden ekmek yerse oraya vatanım der hayvanlar. Özellikle köpekler kendilerine yemek verip dost eli uzatanlara sahip çıkarlar ve korurlar, köpeklerde insana karşı büyük bir sadakat ve hizmetkarlık vardır. İnsanlarla sokaklarda iç içe olan ve kısırlaştırılmış köpeklerde asla saldırganlık içgüdüsü yoktur.
Tıpkı yazıya eklediğim fotoğraftaki  gördüğünüz manzara gibi.
Eğer bir köpekte saldırganlık içgüdüsü varsa bu ancak sonradan katıştırılmış,eğitimle sağlanmış ya da travma ile oluşmuş saldırganlıktır.
Köpeklerle yakın dostluk kuranlar ve onların dünyalarında yer alan insanlar çok iyi bilir. Sokak köpeklerinin doğal hayatlarına müdahale edilmedikçe, insanlar ile bir arada yaşamalarına izin verildikçe, vahşileşmeye zorlanmadıkça, saldırmazlar.
5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘na göre, yerel belediyelerde kurulan hayvan barınakları ve rehabilite merkezleri görevlerini doğru şekilde yapmalılar. Olası bir hayvan saldırısında Kayseri’de olduğu gibi ölümle sonuçlanan durumda neyin ne olduğunu bilmeden bütün hayvanları öldürmek,katletmek,besleme yapanları karakollara çekip ifadelerini almak çözüm değildir.
 
Şimdi size soruyorum; nüfusu 19.920 olan Hacılar ilçesi gibi yerde yaşıyorsunuz,uzunca zamandır, köpeklerin rahatsızlık verdiğini duydunuz ya da biliyorsunuz.Havaların en bozuk olduğu kar da kışta evinizden 300 metre mesafeli bir okula çocuklarınızı başıboş mu okula gönderirsiniz yoksa tedbir amaçlı okula giden çocukların başında birer büyük olarak her gün biriniz mi yanlarında gidersiniz ?
Ben kendi adıma söyleyeyim ; köpeklerin saldırılarından okula gitmeye korkan çocuğumu ciddiye alır,yanıma da olası saldırı durumunda havaya ateş edip korkutmak için tüfek alır okula giden çocuklara eşlik ederdim.
Kayseri’ de yaşanan köpeklere mal edilmiş bir çocuğun ölüm hikayesi var.Fakat kafa karıştırıcı bir durum daha var..
 
25 tane köpeğin saldırısında ölen çocuğun iç çamaşırını köpekler mi soydu da tek parça parçalanmamış halde bıraktı ? 25 köpek çocukları parçalayacak ama nedense külotu sağlam olarak soyulmuş olacak.Çok ilginç geldi bana.Burası Türkiye nitekim.Türlü türlü akıla gelmez yıllar sonra aydınlanan,parçaları eksik kalmış tuhaf cinsel içerikli cinayet hikayelerine şahit oluyoruz.
Dilerim bu olayla ilgili sır perdesi varsa aralanır.
Her şey otopside belli olacak denilse de olayın görgü tanığı olan diğer yaralı ve travmalı çocuğun açıklayamayacağı durumlar var mı yok mu bilinmez.
Bizler için her canlının ölümü ne sebeple olursa olsun üzücüdür.Hele bu yavruysa ve çocuksa daha da çok üzülürüz.
Bu işler sadece STK lar ile yürümez, lütfen artık yerel belediyelerde kurulmuş hayvan barınakları ve rehabilite merkezleri görevlerini iyi yapsınlar. Hayvanlar düzgün ve kontrollü şekilde kısırlaştırılsınlar.Daha geçenlerde duymadık mı bakanlık hayvanların kısırlaştırılması için bütçe ayarlamış ve belediyelere göndermişti.Fakat bundan sorumlu olan yetkililer bu görevi yerine getirmeyip bütçeyi ceplerine indirmişlerdi.
İşte biz hayvanlar kısırlaştırılmalı ve iyi şartlarda yaşamalı diye bu yüzden yırtınıyorduk. Kısırlaştırılan hayvanların çiftleşme kaygısı olmadığı için, karşısındaki canlılara güç gösterisi yapma gereksinimi duymazlar.
Aç bırakılmasınlar Aç kalan köpekler, hayatlarını sürdürebilmek için avlanmak zorunda kalacaklar.Avlanan hayvanlar daha da vahşileşerek kasabalara,şehirlere gelerek insan hayatına tehlike saçacaklardır.
Rehabilitesi tamamlanan hayvanlar insanlar arasında yaşamalılar.
Toplumda herkes kendine düşeni yapsın ki
İnsanların yavrusu da ölmesin.
Hayvanların yavrusu da…
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Hazımsız Üretken Canlılar

İnsanoğlu başarmış olduğu her ne varsa, bir başkasının nedense o yolda başarılı olmasını ve kendinden daha iyi olmasını  istemiyor.Kendinden sonraki gelişmesi gereken ya da gelişme aşamasında olan kişileri aşağılayarak,ezerek,yeteneklerini küçümseyerek çöküntüyle ortadan kaldırmaya çalışıyor.

İnsanoğlu hazımsız bir canlı olmamalı.Hazımsızlığın kimseye pek fayda sağlamadığını bilmeli, gelmiş geçmiş atalarından ibret alarak kendini düzeltme yoluna gitmeli.

Sen iyi bir kameraman olabilirsin ama başkalarının da olma isteği ,buna ilgisi ve sempatisi olabilir.Maddi durumu olmayabilir,belki senin gibi en kaliteli  eğitimi alacak parası yoktur ,fakat bu öğrenmesine engel değildir,varsa bir engel,engelini kaldırıp öğretebilirsin.

Mesela sen iyi bir fotoğrafçı da olabilirsin,ama yaşadığın gezegende kendinden başka bir fotoğrafçıya  tahammülün yoksa ve bilgilerinden karşılıksız faydalanmalarına izin vermiyorsan,sen geçmiş dönem şartlarına göre temelden zorlu bir yolculukta başarıya ulaştın diye,senin dışındaki günümüz insanlarının amatör fotoğrafçılık yapmasını da hakir göremez, bu duruma sinirlenemezsin..

Sinema ve televizyonculuk okuyarak film yönetmeni, seslendirmen olabilirsin,en iyi senaryo yazarı, kurgucu,görüntü yönetmeni,oyuncu vesaire olabilirsin.Sen bu yeteneklerinle kendini sanatçı da ilan etmiş olabilirsin, hatta iyi bir edebiyat fakültesinden mezun olarak iyi bir yazar da olmuş olabilirsin,senin dışında edebiyata gönül verenleri,şiir yazanları,yazı yazanları gördüğün zaman onların ruhunu besleyip kulağına bir fısıltıyla cesaretlendiremiyorsan,eksikliklerini birebir gideremiyorsan,senden sonrakilerin gelişmesini istemiyor,başarmasını hazmedemiyor ve gördüğün yerde sürekli kendi bulunduğun seviyeyi ve aldığın eğitimle öne çıkıp,en iyisinin sen  olduğunu düşünüyorsan,senden sonrakileri ya da senin dışındakileri küçümsüyor,hatalarını toplum içinde deşifre ediyorsan, şapkanı önüne eğ bir kez daha düşün derim.Hep bana Rabbena olmaz.

İşte sen kendinin her ne olduğunu düşünüyorsan, sen daha olmamışsın dostum.

Tamam,sanatçıyla egosu ayrılmaz bir bütündür diyoruz ama sanatçıdaki egonun bir büyüklük taslama ve kendini yüceltme olmadığını bilmelisin.Bu dünyada yalnız olmadığını,dünyanın senin etrafında dönmediğini  anlamalısın. Bunu anlayabilmen için seni yaratan kainatın en büyük sanatçısının eserlerine bakmalısın.

Sana verilen özellikler,yetenekler senin dışındakilere de farklı boyutlarda verildi.O yol sadece sana bahşedilmedi.İnsanların kendilerinde fark ettiği yeteneklerini ortaya tüm çıplaklığıyla çıkarması seni rahatsız etmemeli,bilakis buna sevinmeli ve destek olabilmelisin.Sen resim yapıyorsan başkası da yapabilir,sen kitap yazıyorsan başkası da yazabilir,sen konservatuar okuyarak şarkıcı ya da müzisyen olabildiysen başkası okumadan senden daha iyi şarkı söyleyebilir,hiç eğitim almadan kendi kendine bir enstrüman çalmayı da öğrenebilir.

“Önüne gelen yazar oluyor,önüne gelen oyuncu oluyor,önüne gelen sanatçı oluyor,önüne gelen topçu,popçu oluyor ,artık bu işlerinde bir asaleti kalmadı herkes yapıyor” dediğin an sen sanatçı değilsindir.Bu şekilde düşündüğün sürece sanatın yok olur.Geriye senden sadece sorun üreten,üretken ve hazımsız bir canlı kalır.

Kendi varlığından haberdar olan,kendi dünyasından etrafa bakan, kendisini fark eden insan kendi dışındaki insanların yeteneklerine,hobilerine,zevklerine hazımsızlıkla ket vurmamalıdır…

İşte bunu başarabiliyorsan o zaman sen sanatçısın.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Şizofren Diyerek Geçme !

 

Toplumda ağzımıza alıştırdığımız hani şu kelime vardır ya,lakayt biçimde tırmalar kulaklarımızı;

” Şizofren misin oğlum (kızım) sen ? ”

“Birde psikoloji okudum diyorsun, sen nasıl psikoloji okudun önce kendini tedavi et ! ”

“Şizofum benim jüpiter gibisin ha, galiba sizde genetik ”

“Senin gibi cins şizofren olanını da ilk defa görüyorum pes !”

“Nerenden yumurtluyorsun abi bütün bunları ? Android misin, şizofren misin ne iş anlayalım bak yine mala bağladın ha ”

Yazıma böyle bir giriş yaptım,çünkü bu tür konuşmaların geçtiği bir diyaloğa da ben dolmuşta şahit olmuştum.Muhabbet sahiplerinin.yaşları 30-40 arası vardı. Dolmuş gibi halka açık bir mekanda konuştukları için bazıları ters ters bakmıştı konuşanlara.Neden ters baktıklarını düşündüğümde hak vermiştim bakanlara.Çünkü istatistiklere göre Türkiye’nin 600 bin nüfusu şizofren hastasıydı.Kim bilir konuşanlara ters bakanlar ya şizofren tedavisi görüyordu,ya da bir hasta yakınıydı.

Bir kere şizofren kelimesi ; gerçeklerle iletişimi kopmuş,gerçek dışı düşüncelerle hareket eden,düşünce, duygu ve davranışlarında önemli bozulmalar yaşayan insanların içinde bulunduğu ızdıraplı bir ruh hastalığını ifade eder. Bilinçsizce kullandığımız şizofren kelimesi hakaret sayılan kelimeler arasında yer aldığı için iletişimde ağız alışkanlığı olarak kullanıldığında  hakareti amaçlamasa da, yine de bu tür hitaplar,şakalar tüm hasta kişilere, hatta yakınlarına yönelik bir onur kırma ve aşağılama durumunu barındırır. Bu sebepten şizofren olsun ya da olmasın her iki tarafa da şaka mahiyetinde kesinlikle söylenmemesi gereken kelimelerden biridir.İşte toplum içi davranışlarımızda bizler bunlara hiç dikkat etmiyoruz.

Hatta şizofrenlerle ilgili bir araştırma yazısında okumuştum.”Tarihte şizofreni hastalığı tanısı konmuş pek çok sanatçı vardır” diyordu.

Öncelikle sanatçı ve şizofren arasındaki farklılıklar nedir ne değildir onu kavrayalım.
Sanatçı;
Kişisel birikimlerini, bilinçaltını, yaşam felsefesini, kollektif bilinçaltını harmanlar.Derinlerde yatan, işlenmemiş ham malzemeyi deneyim, bilgi, ustalık ve estetik elementler yardımıyla işleyerek topluma sunar.
Şizofren ise;  çoğunlukla kendi iç dünyasını anlatan mesajlar verir, kendisi için özel anlamı olan semboller kullanır.
Şizofren olduktan sonra sanatçı olanlar ile profesyonel sanatçı arasındaki tek fark; kendini ifade etmesi, yaratma dürtüsü ve ölümsüz olma isteğidir.
Bu arada rica ederim “Şizofren” diyerek ,aşağılayarak ya da sallayarak hastalıkmış diyerek de  geçmeyin lütfen  

Bugün Louis Wain,Vincent Van Gogh,Carlo Zinelli,Adolf Wölfli gibi ressamların yapmış olduğu resimlere bakarsak onlar şizofren sanatçılar arasında hatırlanabilecek isimlerin en başında gelir.
Farklı sanatlarda isimler örnekleyecek olursak;

  • Fransız oyun yazarı, oyuncu, yönetmen ve şair Antonin Artaud,
  • Alman lirik şair Johann Christian Friedrich Hölderlin,
  • Avustralyalı konçerto piyanisti David Helfgott,
  • Polonyalı balet Vaslav Nijinski,
  • ABD’li matematikçi John Forbes Nash,
  • ABD’li caz trompetçisi ve kompozitörü Tom Harrell gibi isimlerin başarılarını görebiliriz.
  • Tabi ki Şizofren sanatçılar arasında 50 yılı aşmış rock müziğin efsane ismi Pink Floyd grubunun bestekarı ve vokalisti Syd Barrett’i de unutmamak lazım.

Buraya kadar Avrupalı sanatçıların isimlerini gördük.Kendi sanatçılarımızdan da şöyle baktığımız zaman,görünen yanıyla imrendiğimiz o ünlü isimlerin bir çoğununda şizofren tedavisi görmüş olduğunu görüyoruz.Tedavilerden sonra hayatları kendilerine zehir olurken,diğer yandan bizlere ışıl ışıl görünebilen bu insanların aklımızda kalan yeteneklerinin ve yaratıcılıklarının tek nedeni ise şizofreni olmuş olmalarıdır.

Çok uzağa gitmeyelim filmleriyle gönlümüze taht kurmuş,en akılda kalır ismi hababam sınıfının meşhur Mahmut hocası Münir Özkul. Sahi oyuncu Münir Özkul’un bir dönem toplumdan yaşadığı sıkıntılardan dolayı oyunculuk döneminde aynı zamanda şizofreni ile de mücadele ettiğini kaçımız biliyoruz ?

Münir Özkul, rahatsızlığı için kullandığı ilaçlardan fayda görmeyip alkole nasıl sarılmış olduğunu  bir röportajında şu kelimelerle anlatmıştır “Bu,sanatçıların çok başına gelen bir şey.
Sevilmek istiyoruz,yani toplumdan bir şeyler bekliyoruz,biraz takdir bekliyoruz.Olmuyor,gelmiyor…”

Münir Özkul yine bu röportajında içkiden nasıl kurtuldunuz sorusuna da şu şekilde cevap verir  ; “Tam şuurlu olarak yapmadım bunu.İçkiyi bırakmayı çok istiyordum.Gitmediğim doktor,yatmadığım hastane kalmadı.Hastane duvarlarının arkasına girdiğim zaman kendimi rahat,emniyette hissediyordum.Fakat dışarı çıkıp o toplumun dışarı çıkar çıkmaz hissedilen baskısı var ya hissettim bunu….Bir sanatçı olarak sevilme zorunluluğu.çalışmak zorunluluğunu sırtımda hisseder hissetmez o çocuksu bünyem hemen paniğe kapılıyor ve  hemen içki şişesine sarılıyordum.”

Bir gün Münir Özkul’un yakın arkadaşı Haldun Taner Münir Özkul için ünlü bir psikiyatr olan  Dr. Süleyman Velioğlu’ndan bu rahatsızlık için randevu almıştır ve doktorun Haldun Taner’e cevabı enteresandır. Zaten  Dr.Süleyman Velioğlu 1967 de kişisel bir sanat anlayışı geliştirerek  Akatünvel Sanat Grubunu  kurmuş olan bir doktordur.Yani sanata çok uzak bir kimlik değildir. Dr. Süleyman Velioğlu aynı zamanda Türkiye’de Psikiyatri alanında Creative Art Therapy yani Sanatla Teşhis- Tedavi yöntemini uygulayan ilk kişi olarak bilinmektedir.Bu çalışmaların dışında “Bir Sizofren Hastanın Sanat Ürünleri”  “Prepsikotik Aşamadan Psikoza Şizofrenik Süreç” “Akıl hastası Ve Sanatçı” “İnsan Ve Yaratma Edimi” adında  kendi ilmiyle ilgili kitaplarında yazarıdır.Tüm bilimsel araştırmalarını sanatla teşhis ve tedavi üzerine yaptığı için Haldun Taner şizofren ve sanatçı olan Münir Özkul’u Dr.Süleyman Velioğlu’na getirmiştir…Doktorun Münir Özkul için “Bu adamı neden iyi etmek istiyorsunuz? Sanatı ve başarısının nedeni bu yakındığı özellikler. Onları iyi edersek, ortada sağlıklı bir kabuk kalır. Bırakın olduğu gibi devam etsin, şimdi mutsuzlukları içinde mutludur. İyi olursa büsbütün mutsuz olur.” demiştir.

Sizi bilmem ama Haldun Taner ile psikiyatrın arasında geçen sohbetin bu kısmı  beni oldukça etkiledi.Münir Özkul için söylediği bu sözleri tüm şizofreniler için düşünürsek hani haksız da sayılmaz.Şizofrenler bana göre ayrıcalıklı insanlardır. Düşünsenize mutsuzluklarınız ilham kaynağınız,mutsuzluklarınız mutluluk kaynağınız ve mutsuzluklarınız yaratım,üretim kaynağınız,mutsuzluklarınız toplumsal bir hesaplaşma kavganız.Bu mücadelede sizi kucaklayan sığındığınız birde hayal dünyanız var.Bu kendini gittikçe toplumdan soyutlayan ayrıcalıklı ruhu ilaçlara boğarak öldürmek ve sadece etten bir kostüm giydirip ruhu ölmüş diğer ruhsuz dolaşan canlıların arasına katmak bana göre hiç de mantıklı değil.

Dr.Süleyman Velioğlu’ndan sonra tıbbi araştırmalara göre geçmişten bugüne şizofreni hastalarının sanata, özellikle resim ve müziğe ilgilerinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bu sanatların hastalığın teşhisinde, gidişatının tespitinde çok faydasının olduğu da belirtilmiştir.Müzik dinlemek ve aktif müzikal etkinlikler şizofreni hastalarında gerilemiş olan toplumsal iletişimde,psikolojik, sosyal ve zihinsel becerileri geliştirmeye katkıda bulunduğu için, hastaları topluma kazandırma bilinciyle bugün yan etkili eski tedavi biçimlerinin yerine uyku vermeyen yeni kuşak ilaç tedavisine ilaveten,hastayı dış hayata yaklaştırma terapisi ve sanatsal faaliyetler terapisi birleştirilmiş ve bazı merkezlerde şizofreniler için sanatsal uygulamalar altında tedavilere başlanmıştır.

Bu arada sanatla teşhis- tedaviden bahsetmişken şizofrenlerin yazan kısmına da dokunmamak ,onları da anmamak olmaz. Hatırlar mısınız bilmem Ateşin Düştüğü Yerden Sesler, Yüzler, Öyküler Yarışması  adı altında 2009-2010-2011 yıllarında sadece şizofreni hastalarının eserleriyle  katılabildiği bir yarışma düzenlenmişti.Bu yarışmanın amacı şizofrenilerin hayata katılımına destek vermekti.
Bu yarışma sonucu 2009’da ilk 10’a girenlerin öyküleri Doğan Kitap tarafından “Hayat Bana Yüreğini Açıyor” ismiyle kitaplaştırılmıştır..Yine aynı yarışmanın 2010’da ilk 10’a giren öyküleri ise “Hepimiz Deliyiz” adıyla yine Doğan Kitap tarafından basılmıştır.

Yarışmanın 2010 yılı 1’incisi SÜVEYDA ÖLÜDENİZ,  2’cisi  ise YASEMİN ŞENYURT olmuştu.

Yarışmayı kazananlardan  Süveyda Ölüdeniz kendisine neden yazdığı sorulduğunda şöyle bir cevap verir ;

“Birçok nedeni var. En büyük hayalim yazar olmak. Bazen kilidi çözen; aşk, öfke, ya da bir espri oldu, ben de yazdım. Delirmemek ama deli kalmak için yazıyorum. Dünyayı yan yana getirdiğim kelimelerle havaya uçurmak istiyorum. Kendimi tutsaklıktan kurtarmak için yazarken başkasına dönüşüyorum ve hayatı kelimelerle becermeyi seviyorum. Mutsuzluğuma soyluluk katmak için yazıyorum. Ölüme kelimelerle sarkıntılık etmeyi seviyorum, sevgili bulmak için yazıyorum. Yazmak, aklımın hapishanesinden delirerek kaçmamı sağlıyor. Cinayet işlememek için kelimelerle cinayet işliyorum. Düşmanıma benzemeden intikam almanın yolu yazmak. Hiç kimseden emir almamak için yazıyorum.”

Yarışmanın 2 cisi Yasemin Şenyurt ise yazarak ataklarını atlatabildiğini,yazarak sorunlarını teker teker sorguladığını anlatmıştır.Yazarlarımızın duygu ve düşünce anlatımlarına bakarak şizofreni nedir diye düşündüğümüzde hekimlik terimi haricinde  bu duruma o halde şöylede diyebiliriz şizofreni bir takdir edilmeme,onaylanmama,dışlanma korkusu ile sürekli en iyisini yapma baskısı altında gelişmiş, toplumdan ve çevreden kaynaklanan,travmalar,kavgalar vesilesiyle insan ruhunun yaralanarak,genetik faktörler eşliğinde ortaya çıkması.

Burada dikkatimizi çekmesi gereken ve anlamamız gereken şudur; her iki yazarımızın da  yarışmadan sonra hayatlarında takdir edildikleri için psikolojik açıdan büyük bir rahatlık hissetmiş olmalarıdır.Tıpkı Münir Özkul’un “Sevilmek istiyoruz,yani toplumdan bir şeyler bekliyoruz,biraz takdir bekliyoruz.” dediği gibi.Bu sebepten diyebiliriz ki takdir edilmemek bu hastalığın alevlendiricisi ve tetikleyicisidir.Gaipten sesler duymak ve paranormal hikayelerin kahramanı olmak ise ilk zamanki verilen belirtilerden çok sonraki atak evreleridir.

Öte yandan kiminin sanal dediği bizimse dijital dünya diye adlandırdığımız İnternet alanında  günümüz yaşantısına ve insan hikayelerine baktığımızda, kendi iç dünyasını anlatan mesajlar veren, kendisi için özel anlamı olan semboller kullanan sayamayacağımız kadar sayısızca insan görmekteyiz.Kim bilir onlarda  yazarlarımızdan SÜVEYDA ÖLÜDENİZ ve YASEMİN ŞENYURT gibi midir bilinmez.

Belkide şu an düşünmeye başladınız,ben ya da ailemden biri veyahutta yakın arkadaşım şizofreni midir değil midir,korkmalı mıyım,nereden anlayacağım bu hastalığın belirtileri nedir derseniz ,tıp dünyası bu belirtileri şu şekilde sıralıyor. Şizofreni başlangıcı olan kişilerde bu durum algıda kusur ile başlamakta,sonra sırasıyla düşünce oluşturamama ve düşüncelerde bozulma,bir durumu,kişiyi yargılarken yargıda dengesizlik kusur belirtisi,örneğin şizofrenler duygularını rahatlıkla yansıtamazlar,sevgi,öfke,coşku gibi duyguları ya aşırı tepki ya da içindeki coşkuya karşın kendilerini kısıtlayarak sessiz bir moda geçerler,hafıza karmaşaları mevcuttur,bellekleri sürekli karışıktır.Doğru ve yanlış kavramları bozulur.Doğrunun bir tane olduğu yer vardır siyahın siyah olması gibi lakin şizofreniler doğruyu yanlış olarak kabul ederler.Eğer siyah sizin doğrunuz ise onların doğrusu beyazda inat eder.Bu yüzden sağlıklı birey olarak siz zıtlaştıkça gerilim artacaktır.Sonuç olarak bir çok davranışları garipleşerek göze batmaya başlar.Allah ile kavga etmek gibi,değişik dinlere yönelmek ve bunları kanıtlayıcı tarzda alim olmuşcasına konuşmak gibi ,halisülasyonlar ya da öte alemlerden üç harflilerden ses duymak gibi tuhaf davranışlar belirtiler arasındadır.

Bu yüzden ulu orta yerlerde durumundan emin olmadığınız çevrenizdeki insanlarla İletişim halindeyken “şizofren misin oğlum” diyerek aşağılama içeren “Gizli Damgalama” yı besleyen bu kelimeleri kullanmayın.Çünkü şizofrenler kabul edilmeme,dışlanma korkusuyla kendilerini kamufle ederler.Şizofren olduklarını bilseniz de bilmeseniz de öğrendikten sonra bu tür insanlarla iletişim kurmaktan da sakın korkmayın ve onları etiketlemeden sanata yönlendirin.Çünkü bu kişiler ne kadar iletişim kurarsanız o kadar topluma adapte olarak sanat desteğiyle iyileşme göstermekteler. Dr.Süleyman Velioğlu sayesinde  artık şunu diyebiliriz ki sıradan bir insanın bile şizofreni olduktan sonra sanatla tedavi edilmesi mümkündür.

Selametle kalın..

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

 

.

 

 

 

Paylaş

ADAMIN DİBİ MÜJDAT GEZEN

Adamcağıza vaktiyle etmediklerini bırakmadılar.Levent Kırca ile beraber yol arkadaşlığı yapan Müjdat Gezen’e vatan haini bile dediler.Sırf  memleket aşkıyla,kendi vatanlarında halkın büyük bir çoğunluğunun sempati duyduğu bu adamların Atatürk sevdalısı oldukları için,başları belaya girsin istediler.
Onların adına sosyal medyalarda hükümeti karalayan çakma hesaplar açıldı,sanki onların ağzından çıkmışcasına halkı örgütlemeye çalışan tehlikeli söylemlerle fotoğrafları yazılarla donatıldı,ve akıllıyım diye geçinen,bildiği kendine yetmeyen,her gördüğüne atlayan o çok sanat sever halk bu iki adamı   tabiri caizse itin götüne soktu.
Şimdi kahraman polis şehidimiz Fethi Sekin’in çocuklarının eğitim masraflarını üstlenince de;
“Oww adamın dibisin,adamsın işte.Helal olsun sana Müjdat Gezen”.

Bu davranışı Levent Kırca’da yapardı kesinlikle.O vakit yerin dibine geçirdiğiniz Levent Kırca’da adamın dibi olur muydu ?

Nasıl inciniverdim olduğum yerde.Her şeyden önce topluma ışık tutmaya çalışmış,her şeye rağmen bir özür hak eden,sanat adamlarına karşı bu nasıl bir pişkinlikti,yalakalıktı.
mujdat-gezen-den-levent-kirca-borcu-icin-aciklama-borcu-olsa-ben-oderdim--6819965

“Keşke Levent Kırca’da sağ olsaydı da görseydi yol arkadaşına söylenenleri” dedim içimden.”Ruhu hortlayıp da gelse ne isabet olur” dedim kendi kendime.Ya da oradan bakıyordur şimdi günahına girenlere.

Vatandaşların,şehit polisimiz Fethi Sekin’in çocuklarının eğitimini üstlenmesiyle,o davranışından ötürü  Müjdat Gezen için “Adamın dibisin işte adam bu” sözlerini okuduğumda  sanki Levent Kırca’nın pos bıyığından gülerek Müjdat Gezen’i dürtmeye geldiğini hissettim.

O iki yüzlü çubuk oturduğum yerde beni de dürtmüştü.Bir ucu kırgınlık, diğer  ucu hüzünle karışık huzurdu çubuğun.
Ruhu şad olsun,şimdi yaşıyor olsaydı gülüverirdi  yine o pos bıyığıyla…
Kesinlikle gülerken de şunu derdi ;
“Bunca yıl kalbimizdeki vatan sevgisini göremeyenlerin karşısında ne çabuk adam olduk Müjdat ?”
“Hani haindik ya biz ?”
Adamın dibi Müjdat cevaplardı.
-“Biz zaten adamdık Levent ,memleket hali kardeşim.Benim yaptıklarım her insanın yapması gerekendi,sen de yapardın adamım.”
Levent Kırca “Sor bakalım onlara” derdi adamın dibi Müjdat’a.
“Atatürk ilkelerinden vazgeçmemiş,vatan üzerindeki kirli oyunları fark etmiş,şuuru açık,algılara düşmemiş,kendini halkını aydınlatmaya adamış, o güzel güzel sanat adamlarını cemaat algılarına,düzeneklerine kurban ettiler ya ,o adamların kalbini hain damgasıyla topraklara verdikten sonra vicdanları rahat mıymış ?”
“Sor sen kardeş sor ” derdi.
Sonra komik bir yüz ifadesiyle;
Yol arkadaşı Müjdat Gezen’e bakarak kırpıştırırdı göz kapaklarını,
Omuzunu silkelerdi küçük çocuk gibi “Olsun” derdi.
“Benim bu kalbime vatan haini deseler de,sen biliyorsun Müjdat.Allah da şahit ki benim bu memleket sevdamdan,memleketimin insanından yemediğim küfür,şahsıma edilmedik hakaret kalmadı.Benim bu kalbim memleket aşkıyla atarken durdu,biz Atatürk çocuğuyuz adamım,bizim adamlığımız Atatürk’ün adamlığından ötürüdür Müjdat.Olacak o kadar söyle bunu onlara ” derdi.

Ve yine gülerdi pos bıyığıyla…
Ama o derin gözlerinden de yaş gelirdi.

12112124_10153312499253737_2418803658790083403_n

Buradan çocukluğumdan bu yana derin sevgi ve saygı duyduğum Levent Kırca’nın ruhunu anarak,davranışlarıyla bugün değil her zaman adamın dibi olan yol arkadaşı Müjdat Gezen hocamıza saygılarımla diyor,siyonizmin algı operasyonlarına yenik düşerek kıymetinizi bilmeyen,cehaletiyle sizi inciten, üzen cehalet adına özür diliyorum.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

AKIL SAVAŞLARI

aptallar-ve-korkaklar

Eğer istedikleriniz verilmiyor ise ;
Almak zorundasınızdır.Bazı şeyler hak edilmiş ise zorla alınır.
Mesela“BAĞIMSIZLIK ” gibi.

Belkide her şeyi yaratandan beklememek lazım.
O zaten bizlere vereceğini vermiştir
“AKIL” gibi.

Eğer hak ettiklerinizi kaybetmeye başladıysanız;
Ya düşmanınız çok akıllıdır,
Yada piyon olup sizi satacak kadar zayıftır.

Eğer istediklerinizi alamıyor iseniz;
Ya APTALSINIZDIR
Yada savaşma aşkını yitirmiş bir KORKAK.

Bilin ki;
Akıl savaşları aptallarla oynanmaz,
Oynansa da kaybeden taraf her zaman
APTALLAR VE KORKAKLARDIR.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

KADINIM VE İNSANIM DEMEDEN ÖNCE

FGNHGN
Eğer biz bir KADIN isek ;
kendi ülkemizdeki kadını sahiplenip,ülkemizin dışındaki kadınlara nefret duyuyor ve aşağılayıcı hakaretlerde bulunuyor isek, bizim kadınlığımız evet sorgulanmalı..
Nitekim biz bir İNSAN isek;
insanları ayrımcılık ruhuyla ayırıp,benimsediğimiz yanın dışında kalana hakaret ediyor,eziyor,aşağılıyor isek ,evet bizim insanlığımız da sorgulanmalı.
Bir kere insanın dünyaya geliş hikayesinde en önemli faktörü oynayan Kadın;
öncelikle cinsiyet fark etmeksizin tüm insanlara karşı,yeryüzündeki tüm canlılara karşı, yaratandan ötürü merhametli ve vicdanlı davranmak durumundadır.
Ve kişileri değerlendirirken, ülke genellemesi yapmadan,ırk ayrımcılığına düşürmeden fikrini sunmak durumundadır.
Her ülkenin içinde illaki karaktersiz olanı vardır,illaki ahlaksız olanı vardır.Fakat bu demek değildir ki o ülkedeki tüm insanlar o etiket altındadır.Bir kültüre yada bir topluluğa ahlaksal boyutlarda yakıştırmalar yapmadan önce,kendi içinde bulunduğun toplumuna bakacaksın.
Bizim kadınlarımızın kaybettiği yerlerden biriside malesef bu.
Ya karşı dairede oturan komşusunun ahlaki mahkemesini kurar,hakkı varmış gibi yargılar,etiket basar.
Ya da kendi ahlak şovunu yapmak istercesine komşusunun bacak arasının girdisini çıktısını tutar.Ve üstüne birde bunu yaptığı için şak şak ve övgü bekler.
Ya da kendi ülkesinin dışında kalan kadınları aşağılayarak onları ahlaksal boyutta dışlar..
Kendi toplumundaki aile yapısının ve çarpıklaşmış ilişkilerin nedenini sorgulamaz.Onu da geçtim kendini sorgulayarak doğruya varmaz.
Unutmayın ki bir KADIN,
bir erkeğin yürüyeceği yolun asfaltını düşünceleriyle döşer,erkek ise o asfaltın üzerinden basa basa,nedene niçine takılmadan geçip gider.
Sizler yeryüzünde kendi cinsiyetinize saygı göstermez sahiplenmezseniz, karşı cinsinizden de siz kadın olarak saygı ve sahiplenme göremezsiniz.
Düşüncelerinizle döşediğiniz yollar,yarın gelecekte çocuklarınızın da üzerinde yürüyeceği yollar olacağı için, düşüncelerinize başta erkeklerden daha çok, siz kadınlar dikkat etmek durumundasınız.
Nasıl ki bir insanın dünyaya geliş hikayesinde en önemli faktörü siz oynuyorsanız,toplumu oluşturan bireylerin yine zihinsel etkileşimlerinde ve biçimlenmesinde, iyi yada kötü düşüncelerinizle iz bırakacak olan sizlersiniz.
Bu topluma kendini yetiştirmiş,aydın,aklıselim,yapıcı,yanlışı çürütebilecek bilgili kadınlar lazım..Çürümüş,kötü kokulu ve tehlikeli düşünceleri ile hangi ülke olursa olsun,hangi ırk olursa olsun,yaratanın yarattıklarını ötelemek cahillere has bir davranıştır.
Evlerinizi temizlerken,üstü tozlanmış kalplerinizin ve bilincinizin de tozunu almayı unutmayın.
Bilgi ve ışık ile kalın..
Sevgilerimle..

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE.

 

Günlerdir çıban gibi bir şey var iki göğsümün arasında.Bırak patlasın rahatlarsın desende yok patlamasın.Çünkü sevdiklerim var içinde.Tertemiz yürekleri olan insanlar var bildiğim,sevdiğim,üzerine titrediğim.Yokluğunda özlemle varlığını hissettiğim..
Patlayınca rahatlatacak olandan olsaydı keşke..Dokunmaya korkuyorum adeta.Ama ki biliyorum eni sonu patlayacak.
Memleketimde akan kan nehri nasıl ki durmaksızın akıyorsa,iki göğsümün arasındaki çıban da patlarsa öyle durmaksızın akacak.
Dokunmaya o yüzden korkuyorum.Dikkatimi başka şeylere vermeye çalışıyorum.Deli bir huzursuzluk var içimde.
Dar geliyor evimin odaları ve dışarıya çıkmaya korktuğum şehrimin sokakları.
Nicedir TV de haberleri izlemek istemesem de merak içinde kenardan bucaktan gece bakmaya çalışıyorum…Türk medyası adı Türk medyası arkasındakiler siyonist uşakları gerçekleri göstermiyorlar.Uydu kanallarında IMC denilen bir kanal var ki her şey ayna gibi ortada,canlı çekimler.Evet Kürtlere ait bir kanal,hani tek taraflı dinlemeyeceksin derler ya at gözlüğüyle yaşamayacaksın.Araştırmacı olacaksın.Canını seviyorsan da bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek kabuğuna çekilip aşka meşke dalıp susacaksın.
Konuşmak istiyorsan da dilini keseceklerini de bilsen hani tarafsız bakarak düşünecek ve susmayacaksın.
Susmak istiyor kaçıyorum sonra şişiyor iki göğsümün arasında ki çıban.
Bildiğimizi sandığımız ama bilmediğimiz nice hesaplar var bu ülkede, her biri bilmece..
Devletin içinden itine kadar..En yukarısından dibine kadar..
Şu anda Türkiye’nin bir yerlerinde yaşın yanında kurularda ıslanıyor aslında ve fakirin çocuğundan oluşuyor tüm ceset konvoyları.
Hiç bir ağa çocuğuna yada burjuva çocuğuna kan bulaşmıyor.
Bir kaç Türk askerini ve polisini gözden çıkartan, ardı ardına şehit olmasını sağlayan dayanışmalı düzenek..
Senin çıkarların için daha kaç kişinin ölmesi gerek ?
PKK nın ismini insanların aklına kazıyan ama lazım olduğunda hortlatan,lazım olmadığında barış nutuklarıyla susturan düzenek senin ta çarkına ……… ben.
Yılanın başını küçükken bilinçli ezmedin, getirdin bir ermeni piçini ,Türkiye’nin doğusuna musallat edip,Kürtlerin başına umut avcısı gibi diktin.
Doğunun içine ırak peşmergelerini sokup doğudaki halkı huzursuz ettirdin,kimisi yerini yurdunu bıraktı büyük şehirlere kaçtı,kimisi metropollerde komşumuz oldu,kimisi kan kardeşimiz oldu.Kimisi okulda Türk bayrağı altında toplanan kardeşimiz oldu.Kimisi esnafımız,ortağımız oldu.
Doğuda kalan vatandaşların sömürülmelerine sen devlet olarak müsade ettin,kandırılmalarına izin verdin,çıkarların için bekledin epey..
Zehirlenmelerine göz yumdun.Ezilmiş bir kitleye özerklik ve özgürlük masalları uydurttun.
Kandırılan her fakir ezik çocuk senin yüzünden masallarda ki gibi dağların efendisi olmayı seçti.
İnandılar.Kullanıldılar.Uyanan her çocuğu canlı bomba yaptılar.
Gün geldi Türkün isminden nefret ettirdin,gün geldi kürdün isminden nefret ettirdin.Ve bizde biliyorduk ki Turgut Özal’da dahil ondan sonrasında ki hiç bir devlet adamı bu ülkeye bir Türk kimliğiyle sahip çıkmadı.Çünkü tasmalı derin devlet ,Türkiye’nin aleyhine Alevi’sini,Sünni’sini,Kürt’ünü,Türkünü Arap saçına çevirdi.
Bütün bunlar olurken CFR lere,Bilderberglere,Siyonizmin tapınakçı köpeklerine bu ülkeyi gıdım gıdım sattınız.
Bir taraftan nalına vurdun bir taraftan mıhına vurdun.
Şimdi kalkmışsın perde arkası toplantılarla bir kaç Türk askeri ve polisi gözden çıkartalım dedikten sonra,ölen şehitlerden dolayı iyice kızışan Türk askerine gecikmiş bir yetki verişinin altında yatan niyette senin pis çıkarın için..
Düne kadar TSK yı dümbül düdük ettiniz dünyanın gözünün önünde,şimdi bu yetki neden.Bölgesel temizlik için mi ?
Bu neye benziyor biliyor musunuz ?
Arenaya çıkacak olan boğanın canını yakarsınız sonra boğayı arenaya salarsınız vicdanı yok olur ve gözü hiç kimseyi ayırt etmez.
Bütün bunlar Dünyanın gözünde “Türk askeri Doğuda şimdi günahsız insan katlediyor” şeklinde haykırışlar için mi ?
Yoksa Mondros ateşkes anlaşmasında dediği gibi ;
— Vilayet-i Sitte’de (Erzurum, Bitlis, Elazığ, Sivas, Van, Diyarbakır) bir karışıklık çıkarsa İtilaf Devletleri bu yerleri işgal edebilecek ..
Yoksa bunun için mi ?
PKK yı bitirmek istiyorsan gideceksin Murat Karayılan’ı ,Osman Öcalan’ı bulacak infaz edeceksin.Perde arkasında dolap çevirip parasal destek vermeyeceksin.
Bütün bu suçsuz günahsız PKK ile alakası olmayan kendi halinde mazbut yaşayan insanların evine Türk askerini ve polisini “SIK” emri ile saldın ya..
Senin niyetini ne bilsin bu masum halk.
Sen bu ülkeyi Kürt meselesi üzerinden BOP (Büyük Orta doğu Projesine) taşıyorsun.
Ve bilinmeyen bir şey var ki sen aslında bu proje için Türk’ü de Kürt’ü de harcıyorsun.
Bunları yaparken Türk askerini ve polisini kullanıyorsun ya Analar yine lanet okuyor sana..Okuyacaklar da..
Şimdi T.S.K canavar oluyor dünyanın gözünde.
Neden bu böyle oluyor ?
Çünkü Arz-ı Mevud planına ortak olarak kullanılıyorsun.Bugün doğuyu PKK denilen örgütten ayıklamak için sivil halkı bombalıyorsun.
Arz-ı Mevudun tetikçisi PKK değil mi ?
İsrail köpeğine Tanrı hediye etmiş ya o toprakları..
Nilden Fırat nehrine kadar Mezopotamyayı ele geçirmek değil mi Arz-ı Mevud planı ?
Bugünden başlanmadı mı TV reklamlarında kaç bin kapasitelik lüks oteller ve konutların yapım zinciri için çalışmalara.
Kimlerin parmağı var bu lüks oteller ve konutların ihalesinde ?
4 parçalı Kürdistan dediniz kandırdınız Türkiye’de yaşayan Kürtleri.
Doldurdunuz,kışkırttınız,saldırttınız.
Irak’ın kuzeyinden başladınız, Suriye’nin kuzeyi
Türkiye’nin güneyi ve İran’ın batısı..
Bütün bu yaptıklarınız gerçekten de Kürt devleti için mi , Kürtlere hak vermek mi?
Değil elbette!
Belki aramızda bunları fark edemeyen salaklarımız olmuş olabilir ama Suriye’ye de ithal teröristler gönderildi.
PKK denilen örgüte de..IŞİD denilen örgüte de..
Her ne olduysa 2 Ekim 2014 de Yabancı savaşçıların Türkiye topraklarına girişine izin veren tezkereden sonra oldu.
Sıçtılar güzelim ülkenin içine.
Gördüğüm göreceğim bir kaç yıldır insanların sadece hangi sınırlarda insanlar ölüyorsa onlara üzüldüğü idi..
Bugünde doğuda sivil halk öldürülüyor,bakın Teröristler değil.Ayık olun..
Şu anda Van’ın belirli bölgelerinde katliam yapılıyor.
PKK ile alakası olmayan insanlar öldürülüyor.
Şehre giriş çıkış yasaklanmış durumda..
Bugün Van’da 12 yaşındaki küçücük bir kız çocuğu suçunun sadece Kürt olarak doğmak olduğunu düşünüyor.Ve metropolde ünv okumuş tatil için yanlarına gelen ablasının suratına bakıp gayette düzgün bir Türkçe ile ;
“İKİ MAHALLE AŞAĞIMIZDALAR VE BİLİYORUM SIRA BİZE DE GELECEK…ABLA BİZ KÜRTLER NEDEN DOĞDUK Kİ ZATEN BİZİ ÖLDÜRÜYORLAR KEŞKE DOĞMASAYDIK.” diyor.
Bunun cevabını verebilecek iki ayaklı canlı var mı ?
Ve işin can alıcı diğer tarafı ;
YARIN YABANCI BASIN ŞÖYLE BAHSEDECEK TÜRK ASKERİNDEN VE POLİSİNDEN ;
“TÜRK ASKERİ GÜNAHSIZ KÜRT AİLELERİNİ GÜPEGÜNDÜZ EVİNE GİRİP KURŞUNA DİZDİ,YETMEDİ SAVUNMASIZ İNSANLARIN EVLERİNE BOMBA YAĞDIRDI”
VE TARİH TÜRK ASKERİNDEN BÖYLE BAHSEDECEK.KÜRT ÇOCUKLARI YİNE TÜRK ASKERİNDEN NEFRET EDEREK BÜYÜYECEK.
İŞTE TÜRK ASKERİNİ BU YOLDA KASITLI HARCIYORLAR.
KÜRTLER VE TÜRKLER BİRBİRİNİ GIRTLAKLASIN DURSUN İSRAİL DE TANRININ KENDİNE HEDİYE ETTİĞİNİ SANDIĞI MEZOPOTAMYA’YA KONSUN.
UYANSAN DA BOŞ ARTIK TÜRKİYE.
***(Karışmayayım diyorum şu işlere..Yok ama bindik bir alamete,Gidiyoruz kıyamete.Sussan artık ne çare )

Yok yok karar verdim,ben kendimi aşka meşke ölümüne ölümsüz sevdalara versem iyi olacak…

Yine kalın selametle diyeceğim.
11899977_1137552966273821_4848554568013208231_n
 
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

KADIN BİR ERKEĞİ DOĞURMAK İSTEMEDİĞİ AN SANİYEDE YOK EDER.

11047913_794164404033696_9029466103096164740_n

Bugün haber başlıklarını dolaşırken bir başlıkla karşılaştım…
“Türkiye Aysun Altay’a ağlıyor” diyordu başlıkta..Haberin alt kısımlarını okudukça şöyle bir derin nefes aldım.Ne tarafa baksam her yer tecavüz,kadına şiddet,ölüm vs.
Nasıl bu hale geldik aslında biliyorum da bilmiyorum..
Bu son yıllarda gördüğüm duyduğum ne kadar kadına şiddet,tecavüz konusu varsa sanki bu konularda adım adım boyut değiştiriyoruz gibi geliyor bana.Bu kadar eğitim seminerleri verilirken,ailede çocuğun ve kadının önemi vurgulanırken,insanlar daha iyiye gideceği yerde daha kötü davranışlarda,şiddette kendilerini gösterir oldular. Sanki bütün bu olanlar yeryüzünde kendini koruyabilecek tek bir kadın yokmuş gibi bir algı bırakıyor insanda …

Rahmetli Duygu Asena ruhu şad olsun,bir zamanlar “Kadının Adı Yok” adlı bir kitap yazmıştı.Çokta haklı çıktı.
Eskiden bu gibi mevzuları eğitimsizliğe bağlardık..Özellikle denilirdi ki doğuda kadınlar aşağılanıyor,darp ediliyor,kadının yatakta da,hayatta da kıymeti yok,bir genç kız birine aşık olduğu zaman aile ve akrabaları tarafından töre kararı ölüm bileti kesiliyor derdik,tuhafımıza giderdi insanlık dışı görürdük.
Aslında bunun ne doğuda yaşamayla nede batılı olmayla alakası yokmuş.Kırsal kesimde yaşamakla metropol de olmakla da hiç alakası yokmuş..
Eğitim eksikliğine bağlardık,eğitim eksikliğiyle de alakası yokmuş malesef.
Ne eğitimli insanlar gördük şiddet kahramanları olarak..
Bu konuda 20 yıldan fazladır insanlarımıza eğitim verilmekte olmasına rağmen daha çok şiddet gören kadınlarımız,daha çok şiddet gösteren erkeklerimiz olmaya başladı.Daha çok istismara uğrayanımız olmaya başladı.
Öncelere bakarsak geleneklerimize göre önceden öğretilirdi,aile arasındaki mevzulara kimse karışamaz denilirdi.
Kocasıdır,abisidir döver de sever de,saçını tutup sokaktan eve de götürebilir de.Gördüğünüz yerde sakın karışmayın denilirdi.Başlıca hata zaten burada değil mi ?
Aklım almıyor hem dövüp hem sevme yetkisi alan adam tecavüzde eder öldürür de..
Bu nasıl bir teslimiyettir ?
Bugün kadınların ve kızların toplumdaki durumlarına baktığımda,erkeklerin söylemlerine,işlevlerine baktığımda Duygu Asena’ya hak vermemek elde değil..
Biz kadınların kişisel özgürlüklerine sahip olabilmesi için bir ülkemi kurması gerekiyor ?.
Yada örgütlenmesi mi gerekiyor ?
Savaşması mı gerekiyor?
Bize erkekler dokunmasa bizim korunmaya sahiplenilmeye hiçte ihtiyacımız yok aslında.
Pavyonlara erkekler tarafından satılan,sosyal evlerde çalıştırılan küçük kadınlardan zaten hiç bahsetmeyeceğim..
çocuk gelinlerden hiç hiç bahsetmeyeceğim.

Ülkemizde ki özgürlük kavramı,kişisel özgürlük kavramı aslında sadece erkekler için varmış.Şu yaşanılanlara bakınca Duygu Asena’nın kitabının da mahkeme kararıyla 1988’de neden yasaklandığını da anlamış bulunuyorum.
Duygu Asena’nın o zamanki bilinçlendiriş ve uyandırış biçimi biz kadınlar için tehlikeli bulunduğu için yasaklanmış,bunu anlıyorum.
Unutulmasın ki ;devleti yönetenlerde erkek egemenliğince kutsanmış yetkililerdir..
Bunları okuyan erkekler kusura bakmasınlar..Bakıyorlarsa da keyifleri bilir.
Şöyle bakarsanız gelmiş geçmiş savaş hikayelerinin kahramanları hep erkektir.Savaşı erkekler çıkartır.Hiç gördünüz mü doğada herhangi bir hayvanın bir kadının tuzağına düşüp zarar gördüğünü.Erkekler doğadaki canlıyı yaşam hakkını elinden alarak avlar ve yer..Tıpkı dişi canlılara yaptığı gibi..
Kimse bana feminist misin de bunları yazıyorsun demesin.
Topluma zarar veren yanlışları irdelemek bugün feministlik değildir artık.
Zihnimde geçmişten bu yana şahit olduğum saklanmış o kadar tecavüz vakası ve insan hayatları var ki toplum bunların hiç birini bilmedi,duymadı,yüzleşmedi.Hiç birini henüz daha yazmadım..Ama hepsi için oturup ağladım.Çünkü ağlamaktan başka yapabileceğim hiç bir şey yoktu.
Eminim benim gibi daha bir çok kişininde çevresinde şahit olup içinde sır olarak sakladığı hayatlar vardır.
Şimdikiler gibi medyaya,yada sosyal medyaya düşmedi o hayatlar.
Bazen tanıdıklarımda şahit olduğum vakaları ara sıra anımsadıkça ağlayıp buhranlara giriyor nöbetleniyorum.Bu konularda sivri çıkışlı yazılar yazdığım zaman en yakınımdaki dostum dediklerim şaşırıp kalınca bana “hayırdır sen küçükken tecavüze falan mı uğradın” diyorlardı.Susardım..Anlat derlerdi anlatamazdım..
Evet duyarlı ruhum tecavüze uğradı benim ve halada gördüklerimle uğramaya devam ediyor işte.
Ruhu tecavüze uğramış bir kadınım ben artık ve eminim sizlerde şimdilerde benden farklı değilsiniz.
“Gittikçe büyüyen kötülükler,gittikçe canileşen bir dünya,rahat gezemediğimiz sokaklar,rahat konuşamadığımız yerler,hep sustuklarımız,sustukça içimizde büyüyen hayallerimiz,dışa vuramadığımız,umudumuz hepsi gün geçtikçe dibe vuruyor,gittikçe nefes alamaz hale geldik.
Her kadın eziliyor,dövülüyor.Bitsin artık dedikçe dahada çoğalıyor”…diyen benim gibi kadınların sayısı bu ülkede çoğaldı.
Gazetede Aysun Altay vakasını okurken,vatandaşlardan bir genç kızımızın şöyle bir isyanına tanık oldum..

“Temiz kalmak için ölmesi gerekmiyordu ! İyice arsızlaştı memleket,ne bacı,ne ana,ne baldız,ne yengeyi bilmez oldular !!!
Erkek çocuklarınızı ya düzgün eğitin yada eğitemeyecek iseniz çocukluktan öldürün !!!
Biz kadınları siz bu kadar cani yaptınız ! Kadınlar özgür olsun diye illa erkeklere ölüm mü istemeli ?”

Bu kızcağızı oldukça da haklı buluyorum bu isyansal sorgusunda..
Buna yanıt verebilecek olanlarınız var mı ?

Ve gözümden kaçmayan bir başka husus daha var.
Özgecan da olduğu gibi,Cansu da olduğu gibi,Aylada da bazı erkekler olanlara tepkilerini dile getiriyorlardı,kendi cinslerine lanet ediyorlardı.Erkek oldukları için utanıyorlardı.Bir kadınımızı daha koruyamadık diyorlardı.
Korumayın zaten kardeşim dokunmazsanız zaten korunmaya da muhtaç kalmayız !!
Biz kendimizi sizlerden nasıl koruyacağız ona bir çözüm düşünün !!

Mor çatımız var değil mi..Var tabi ne çatı ama..Mor çatının da çatısını başımıza geçiriyorsunuz.
Mor çatıya sığınmış ,şiddetinizden kurtulup yaşamaya çalışan kadınlarımızı tövbeler edip “bir daha yapmayacağım seni çok seviyorum” diyerek kandırıp cehenneme götürüyor öldürüyorsunuz.
Siz kimsiniz beee!!
Siz kimsiniz kadın tarafından yaşama hakkına sahip olan canlılarsınız.
Kadının rahminde can kazanıp dünyaya gelensiniz.
Kadın bu dünyada rahat yüzü görmek için rahminde mi boğup öldürmeli sizi ?
Canilik savaşı buysa kadın bir erkeği doğurmak istemediği an saniyede yok eder..
Midem bulanıyor artık,başımın damarları ağrıyor,temcit pilavı gibi her kadına şiddet,her tecavüz ve istismar vakasında aynı şeylerin konuşulmasından bıktım.
Birbirinizi lanetlemelerinizden bıktım.Kendinizi ayıklayıp bir diğerinin sapıklığını deşifre etmenizden bıktım.
Erkekler önce aşkı kirlettiler, sonra arkadaşlığa ve dostluğa leke düşürdüler.
Şimdi ise kardeşliği ve abiliği bitirdiler.Bazı erkekler bu sözüme alınıp ta hepimiz aynı değiliz derseler kusura bakmayın aynı değilseniz o zaman erkekliğin yüz karasını beslemeyeceksiniz..
Aslında kadınlar bugüne dek gerçekleri saklamış olmasalar da anlatmış olsalardı,erkeğin aynada ki görüntüsü inanın küçülürdü.Ve erkek kendisinden nefret ederdi.Erkek kendisiyle yüzleşmek istemediği için görüldüğü gibi ya kaba kuvvete başvuruyor,yada bir şekilde susturuyor..
Şiddet gören tecavüze uğrayan,istismara uğrayan dişi yaratıklar tecavüzcülerinin krallıkları ve egemenliklerinin baskısı altında susturulmaya devam ediliyor.
Çoğu ya boyun büküyor yada intiharı seçiyor..Boyun bükmeyen ve susmayan ise katlediliyor.
Daha dünden önceki zamanlarda MERSİN’in Tarsus İlçesi’nde cinayete kurban giden Çağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencisi 20 yaşındaki Özgecan Aslan’a yaşatılanları hazmedememiş,kadın erkek hepimiz buna karşı tepki gösterirken, bugün 22 yaşındaki Aysun Altay adlı genç kızımızın abisi tarafından tecavüze uğradığı için,hayatına son vermiş durumda olduğuna şahit oluyoruz.Sorgulamamız gerekiyor.Aysun Altay vakası tecavüzle beraber ensest ilişki dosyasını da getiriyor önümüze.
Eminim ensest dosyasını okuyunca da bu insanlardan bahsederken hepiniz kendinizi kenara çekip konu kahramanlarını ruh hastası olarak etiketliyorsunuzdur.
Bizim toplumsal davranış bozukluğumuz da budur işte malesef.
Sadece lekeleriz,etiketleriz fişleriz.Ötesinde bir hamle olmaz.Yaşamaya hakkı olanları yaşatmayız öldürürüz,yaşamaya hakkı olmayanları ise besler yaşatırız.
Özgecan ve Ayla vakasındaki kahramanlarımızın biri gördüğünüz gibi dışarıdan bir erkek,biride aile içinden bir erkek..İşin aslına bakarsanız şiddet ve istismar hikayelerindeki baş kötü karakter ,baskın taraf olan hep erkek..
Sosyal medyayı her ne kadar zararlı bulsalar da toplum bugün aslında sosyal medya sayesinde kendisiyle çok çetin bir şekilde yüzleşiyor.Sosyal medya sayesinde artık herkes her şeye şahit oluyor.
tecavuz-ettigi-kizindan-dogan-bebekleri-kopeklere-atti-5903166
Biraz önce bir haber başlığı daha okudum,
Antalya da tecavüz ettiği kızından doğan bir baba bebekleri köpeklere attı..
Haber aynen şöyle ;
“Tecavüz ettiği kızından doğan bebekleri köpeklere attı
ANTALYA’da kızı H.E.’ye 6 yıl boyunca tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklu Ekrem E. ile tutuksuz yargılanan eşi Cemile E. hakkında, kızından doğan iki bebeği öldürmek suçundan ’ağırlaştırılmış ömür boyu hapis’ istemiyle açılan davanın görülmesine başlandı. Mağdure H.E.’nin avukatı Serap Ertuğrul, doğan bebeklerin köpeklerin yoğun olduğu bir araziye bırakıldığını belirterek, hayvanlar tarafından yenildiğini iddia etti.”

Buyurun işte bu nasıl bir mide bulandırıcı bir durum.
Sıtkımı sıyıracağım..

Erkekler her zaman ailelerindeki kadın ve kızları dışarıdaki erkeklerden korumakla görevli hissederlerdi kendilerini.Nedeni belli çünkü erkekler asla kendi cinslerine güvenmezlerdi.Biz kadınlar nasıl bir kuyunun içindeyiz anlıyor iken anlamak istemediğim yerdeyim.
Bir toplumda bir erkeğin cinsel organı bu kadar korku yaratan,tiksindirebilecek bir silah halini alabiliyorsa orada sağlıklı düşünen bir birey,sağlıklı düşünen bir aile ve sağlıklı bir toplum göremezsiniz.
Bu tehlikenin kimse farkında değil.Gazetelere manşet olan haberlerde ki konulara ahlar vahlar döşemekten kınamaktan öteye gidebildiğimiz yok bizim.Bir kaç gün sonra buda unutulur.
Biz toplumda kadının can güvenliği yok derken kadın evinin içinde de güvende değil gördüğünüz gibi.
Yoksa erkek,cinsel organını korku yaratmak ve bir silah olarak kullanmayı seçtiği için mi bütün bunlar oluyor ?
İnanın kafam karman çorman oldu neresinden bakıp yazacağımı şaşırır oldum artık.
Aslında bir gidip kusup gelsem iyi olacağım.
Evet nefes alıp devam ediyorum..

Özgecan vakasında da gördük ki “orada ne işi varmış” diyenlerden tutunda bu gibi vakalarda hep kadın kısmına suç yapıştırarak günah yüklemeyi seçti bu toplum..Bizler bunları da duyduk,okuduk.
Aysun Altay’a bakıyoruz tecavüzcüsü kendi ana rahminden gelmiş,aynı kanı taşıyan öz kardeş.
Ve tecavüzcüsüyle aynı evde yaşamak zorunda kalıyor oda mecburiyetten yaşam şartları gereğince.

Ha sanmayın bu ülkemizde ilk yaşanan bir olay falan diye düşünmeyin.
Öz babasından tecavüze uğrayan kızlarımız olmadı mı ?
Köylerde olduğu kadar metropol de daha fazla oldu.
Geçmişte de oldu ve hala olmaya devam ediyor işte..
Abilerinden tecavüze uğrayıp hamile kalıp doğuranlar yok mu ?
Aileler ne yaptı ?
Gördüğünüz gibi susmayanların tecavüzcüleri ceza alsa da yaşamaya devam ediyorlar.
Susturulanların ki ise yol aldı..
Bir çok aile ise kızlarının doğurduklarını nüfuslarına alarak hayata devam ettiklerini sandılar.
Ve hiç kimseler bilmedi ve duymadı, sözde çok ahlaklı aileler olarak yaşayıp gittiler,sizlerin kızlarının giyimine,kuşamına karışıp ahlak dersi vermeye başladılar.
Dışlanma belasına her zaman küçük kızlarını susturdular,oğulcuklarının yada kocalarının ayıbını örttüler.
Peki niçin ?
Hep bu toplumda yalnız başına yaşayamayıp maddi anlamda hayatı göğüsleyemeyeceklerini düşündükleri için..
Peki devlet ne yaptı ?
Yani demem o ki bu vakalar hep vardı ama bugünkü gibi ortaya çıkmazdı.Anne ekonomik bağımsızlığı olmadığı için ses çıkaramazdı.Tecavüze uğrayanın zaten hiç konuşma hakkı yok.Konuşursa çünkü yaşayacak,gidecek bir yeri yok.
Perde arkasında ise bir ailenin tecavüze uğrayan kızı bir kenara çekilmiş,hayatı nasıl göğüsleyeceğini düşünürken,dışlanma korkusuyla susarken,ölümle kalım arası gidip gelirken,aile tecavüzcü oğlunu başka bir ailenin kızıyla evlendirir ve oğlu soyunu üretecektir ya hani gurur duyar oğlunun penisiyle..
Ve bilinmez o penisle yeni tecavüzcüler üreyecektir yeryüzüne..
Oğlunun bu hayasızlığından kimseye bahsetmez bir aile.
İyide neden!!
Ama kızlarına bir başkasının oğlu aşık olursa kızını en baş orospu ilan eder.
O kız abisi tarafından dövülmeyi hak etmiştir.Arsızdır hani namuslarına leke getirecek düşüncesiyle o kızın hayatını kısıtlarlar.Onun edebini yırtan,hayasının ırzına geçen erkek ,sırf dışarıdan geç geldi diye ,bir akşam yine bir abilik makamıyla ona terbiye verecektir.Bu terbiye nasıl veriliyor onuda gördük işte.Ya dayak ile yada tecavüz ile..
Bırakın Allah aşkına eli çükünü sıvazlayan,sırf mini etek giydi diye onun bunun karısının kızının kalçasına bakıp eve geldiğinde kendi ailesindeki karısını kızını dışarıdaki adamlardan kıskanan adamlara abi diyoruz,baba diyoruz,koca diyoruz biz..
Edepten yoksun olanın edep dersi verdiği nerede görülmüş.
Böyle fanusta kalmış sesi çıkmayan nice yaşamlar var biliyor musunuz siz ?
Fanusu kırıp okuyarak hayatını kurtaracağını sanan kızlar dışarıda da yine güvende değiller malesef.
Bu toplumda denize düşüp yılana sarılarak yaşamayı tercih edenleri de gördük.
Erkek her yerde harcadı kadını.Ve fahişe yaptı.
Ve ben karanlık çöktüğünde evinin yoluna gitmek istemeyen nice kızlar tanıyorum.
Şimdi Aysun kalbine sıktığı kurşunla kalbini susturdu.
Aslında susturulan nice kızların kadınların yeryüzüne yankılanan sesi oldu.
Şimdi artık her şey ortaya çıktı.
Peki toplum ne yaptı ?
Sadece lanetliyor,küfrediyor,isyan ediyor..
Bu ülkede abi tecavüz eder,
Baba zorla evlendirir,
Sevgili öldürür,
Devlet “kadınsın sus” der.
Kısacası zordur Türkiye’de kadın olmak..

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

BAYRAMIN ARDINDA Kİ KATLİAM

DFGERBu topraklarda sezgisi yüksek olan insanlar var ve bence bugüne kadar ülkemiz için tezgahlanan her patlama gibi Suruç patlaması da siyonist-haçlı güç odaklarının desteklediği şer ittifakının bir eseridir.
Sezgisi yüksek basiretli insanlar bunu görebileceklerdir.12 yıl boyunca bir adam her türlü hile ile bu ülkenin başına oturtuldu,boşuna oturtulmadı tabi.Önce sırf şiir okudu diye ceza
evine koyuldu,orada anlaşmalar yapıldı,ona verilecek özgürlük ve kaliteli yaşamın karşılığında onların istediğini yapacaktı velhasıl da yaptı.Yaptıkları da yapacaklarının garantisiydi üstelik.
12 yılda her türlü yolsuzluğa hırsızlığa,pişkinliğe,diktatörlüğe şahit olan halk ta şahit ki o adam sayesinde ülkeyi sömürdükçe sömürdüler,kullandıkça kullandılar.Karşılıklı bedeller ve gizli anlaşmalar ile Türkiye’nin bir çok yeri satıldı.12 yıldır Türkiye bariz bir şekilde içeriden felç ediliyor, insanların gözleri körleştiriliyor,dünyaya karşı başını kaldıramaz hale sokuluyor.
7 haziran bu yüzden bence sadece bir seçim değildi.Bu sefer işin içinde PKK ve HDP odaklı bir plan vardı..Fakat bu plandan PKK nın bilgisi olsa da HDP nin bilgisi yoktu..
PKK siyonist-haçlı gücü sayesinde ayakta tutulan, Kürtlere özerklik ve ülke olabilme masalıyla kandırılan bir örgüttür.Bu uğurda siyonist-haçlı gücü silah ticaretiyle de PKK sayesinde gücüne güç katmıştır .
Siyonist- haçlı güçleri geçmişte de yine aynı tür vaatlerle Ermenileri kullanmıştır.Şimdide kirli hesapları için Türkiye’ye karşı PKK yı kullanıp HDP i köprü olarak kullanmaktadır.
Halk ise sürekli yıllardır Kürt-Türk kaosuna sürüklenmeye çalışılmaktadır.
12 yılın içerisinde barış sürecinde olanları hatırlarsak sürekli bir provakasyon ile barışı makaslama hamleleri vardı..Çünkü olacak olan en ufak bir kıvılcım bölgede ki bir kaos için yeterli olacaktı.
Ve son seçim öncesi ve seçim sonrası yapılan patlamaları aklımıza getirirsek,şer ittifakının amacı bölgelerde ki kaosları Türkiye’ye yamalamaktır..
Bölünme ve iç savaş Arap ülkelerini kırdı geçirdi.
Türkiye’de yaşayan halkın bir meydan okuyuşu var ve dik duruşu var.Bunun en canlı örneğini gezi direnişlerinde gördük.
Bu kadar etnik kökenli insanların yaşadığı ülkede ki direnci ve duruşu kırmaya çalışıyorlar.
Barzani tarafında değilde Türkiye’de yaşayan kürtler bu sebepten her seferinde çok kötü tezgahlara getiriliyor.Masum halkı kirli planlarına alet edip katliamı malzeme yapmaya çalışıyorlar.
Türkiye’yi Mısır gibi yapmaya çalıştılar başaramadılar,Ukrayna gibi yapmaya çalıştılar yine başaramadılar.
Türkiye’yi savaşa sokmaya çalıştılar Irak ve Suriye’ye para karşılığında girmesini istediler başaramadılar.
Suriye ve Irağın yaşadıklarını Türkiye’ye yaşatmaya çalışıyorlar.
Eskiden askeri darbe ile yürütülürmüş bu gibi durumlar.
Geçmişte Atatürk’ü zehirleyenler,Adnan Menderes’i asan kişiler
bugün adliye binasına elini kolunu sallayarak girip bir savcıyı öldüren katillerden,saldırıya uğrayan Fenerbahçe otobüsünden,tüm ülkenin elektrik kesintisine uğramasından sorumlu olan kişilerle aynı kişilerdir..
Size İnanması güç gelebilir belki ama bana inanması güç gelmiyor.
Yine bugün bu Suruç patlamasından da devletin içinde yapılanmış olan aynı kişiler ve gruplar sorumludur.
Ülkenin başına 12 yıl boyunca oturttukları o adamı nihayet bitirme hamlelerindeler artık.Çünkü o adama ihtiyaçları kalmadı.Yerine kim geçerse aynı plan ve sömürge devam edecek.Bunun için onların planlarıyla ve arzularıyla bölgesel kaoslarla ülke öncelikle kan kaybediyor.Çoluk çocuk demeden bölgelerde katliamlar yapılıyor.
İslami değerleri kendilerine koruyucu maske olarak kullanan ortalığı boklayan uyduruk fetvalarla akıllara durgunluk bırakıp subliminal şekilde insanları etkileyen o sahte sakallılar,sahte dincilerde siyonist-haçlı gücünün bir zinciridir.Tıpkı PKK dan daha beter olan IŞİD denilen kanlı örgüt gibi.
Şer ittifakı nasıl ki AKP yi kullanıp attıysa Kürtleri de istemiyor.Bu yüzden IŞİD denilen kanlı örgüt Türk-Kürt demeden müslüman-alevi demeden katlediyor.Çünkü hedef noktaları belliydi.
Bugün en basit örneği ;kürtlerin yaşadığı bölgede özellikle Kuzey Irakta,Kerkükte zengin petrol yatakları olmasaydı o bölgede bu kaoslar yaratılmaz ve kan dökülmezdi.
Planlarında adım adım ilerleyen siyonist-haçlı güçleri IŞİD in imalatçısı ise IŞİD durduk yere neden bugün Suruç’a bunu yapsın ki ?
ESP li (Ezilenlerin Sosyalist Partisi) 350 tane genç insan bir gün önce Türkiye’nin Farklı yerlerinden Kobani’nin inşaası için,insanlık örneği göstererek Suruç’a geliyor ve bu patlama üstelik Suruç’ta toplanan Sosyalist Gençlik Derneklerinin basın açıklaması sırasında 18 yaşındaki bir kızın canlı bomba olarak aralarına girmesiyle oluyor ..İlginç değil mi ?
Öyle ya IŞİD durduk yere neden bugün Suruç’a bunu yapsın ki ?
ÇÜNKÜ HESAP TÜRKİYE İÇİN ÇOK BÜYÜK ..
VE MÜCADELE DE BİR O KADAR BÜYÜK OLACAK..
Bu gibi planlarda ve durumlarda sizde bilirsiniz ki genellikle basın yayın kullanılır.Bu yüzden bütün medya patronları satılıktır.
Bu medya şarlatanları genellikle medya operasyonlarında kullanılır ve terörle her daim ittifakları vardır.
BU YÜZDEN O ŞARLATANLAR BU GİBİ KAOS DURUMLARINDA BİR KAÇ MEDYA ÇAKALINI GÖREVLENDİRİRLER…
SİZLER DE SİYASET VE MEDYADAKİ HALKI KIZIŞTIRACAK KIVILCIM YARATACAK BİÇİMDE Kİ SUNUMLARINA BAKARAK SAKIN ZİHNİNİZİ KARIŞTIRMAYIN VE BUNA MÜSADE ETMEYİN.
ÇÜNKÜ ORTADA BÜYÜK BİR HESAPLAŞMA DÖNÜYOR.
ÜLKE OLARAK YAŞADIĞIMIZ HER YENİ ACI BİR ÖNCEKİNİ AKLIMIZA GETİRİYOR…
BU TOPRAKLARDA YAŞANAN KAOSLAR İÇİN BİRBİRİNİZİ DIŞLARSANIZ SİYONİZM SİZİ BOZUK PARA GİBİ HARCADIKLARININ ARASINA KATAR.
ONLARI HATIRLAYIN LÜTFEN KENDİ İÇİNİZDE BÖLÜNMEYİN VE KENETLENİN.
YİNE BAŞARAMASINLAR.

BURADA ÖLENLER TIPKI GEZİ DİRENİŞİNDE OLDUĞU GİBİ VATANIMIZIN HEPİMİZİN ÇOCUKLARI..
ARKALARINDAN KÖTÜ KONUŞMAK “ORADA NE İŞLERİ VARMIŞ” GİBİ SORGULARLA İNSANLIĞA GÖLGE DÜŞÜRMEK HİÇ BİRİMİZE YAKIŞMAZ.
BU KONUDA FAZLA SÖZE GEREK YOK..
.
AYNI GÜN İÇİNDE ADIYAMAN DA PKK İLE ÇATIŞMADA ŞEHİT OLAN ASKERİMİZ VE SURUÇ’TA ÖLENLERİMİZ İÇİN YARADANDAN RAHMET,YARALILAR İÇİNDE ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM.
YARADAN RAHMET SAHİBİDİR VE RAHMETİNİ HİÇ BİR KULUNDAN ESİRGEMEZ
BU ÜLKENİN ÜSTÜNDE GÖZÜ OLANLARIN GÖZÜ ÇIKSIN..BU KATLİAMLARI ÇIKARLARI UĞRUNA YAPANLARI ALLAH KAHHAR İSMİYLE KAHRETSİN DİYORUM…
Selametle kalın….

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

LGBT,ONUR HAFTASI VE ÇOK SAYIN MASKELİ HOMOFOBİKLER

11230724_10207278332344786_1161675284986814_n

Amerikanın 26 haziran 2015 de eşcinsellere sağladığı şu evliliğin yasal olması dünyada ki bütün muhafazakarları çileden çıkartınca,her yıl olduğu gibi bu yılda haziran ayının sonlarında LGBT için düzenlenen onur haftası İstanbul’da da muhafazakâr görüşlü homofobik kitlelerin hedefi haline geldi.Her ne kadar iki aynı cinsin evliliği  kulaklara bir garip gelse de dünyayı ayağa kaldıracak kadar da garip değil.
Memlekette  bir huzursuzluk yaşatılacak ya hiç boş durdukları yok maşallah.İlle çamur yapılacak.
Şu memlekette ottan boktan gıdasını alan çoğunluk nedense ota boka karşı görüşe geçip ortaya ille bir şov yaparak çıkmazsa rahat edemiyor arkadaş ya.
Sanki yaratıcı tanrılar.Sanki yeri göğü onlar yaratmışlar.Bu topraklarda kimlerin nefes alıp kimlerin nefes alamayacağına onlar karar vermekte.
Şu dünyada anlam yüklemekte zorlandığım şeylerden biri de zaten ötekileştirme denilen şu illet kavram.
“Sen neyi ötekileştiriyorsun kardeşim ?” diyerek uçan tekmeyle dalasım var böyle davrananlara.
Nasılda sütten çıkmış ak kaşığı oynamaya bayılıyoruz,soyluluk oynuyoruz.Sadece biz kusursuz kullarız,sadece biz mükemmel insanlarız,sadece biz muhteşem bir ırkız v.s (Hay o ayırım yapan dilinizi eşek arısı soksun )
Hep aynı mavra aynı kokuşmuş haykırışlar.
Ben insanları seviyorum,hayır arkadaşım kim ne derse desin seviyorum.
Yeri göğü yaratan tanrı gibi bir insan yaratabilecek kudrette biri miyim?
Hayır değilim,o yüzden canlı cansız tanrının yarattıklarının hepsini seviyorum.
Bir kere insanları sevmem için yaşadığım ülkeden yada doğduğum şehirden,kasabadan olmak zorunda değil.
İnsanları sevmem için benimle aynı inançta yada dinden olmak zorunda değil,
İnsanları sevmem için benimle aynı cinsiyette olmak zorunda değil.
Ve insanları sevmem için benimle aynı düşüncede olmak ve aynı dili konuşmak zorunda da değil.
Yaratıcıyı inkar etmek gibi bir şeydir insanları ayırarak sevmek.
Olması gereken bu olsaydı Tanrı yarattıklarının zevklerine uyacak aynı tipte özellikte canlılar yaratırdı.
Ve sevgi önemli olmasaydı insanları duygusuz,hormonsuz bir et yığını yapardı.
Bu yüzden yarattıklarını farklı özelliklerde yarattı ki sevgi insanların en büyük sınavı oldu.
Benim insan sevgisine bakış açım böyle bir şey.

Fakat yeri geliyor öyle durumlar gözlemliyorum ki tanrının yarattıklarının arasında insan denilen canlının karaktersizlikler sergileyenlerinede kızıyorum.Fazla sözü uzatmaya gerek yok.Konumuz üçüncü cinsiyetler diye dışladığımız insanlar ve onur haftası..Ve bu insanlardan korkan transfobik ve homofobik insanlar.Artık çoğumuz LGBT nin  toplumda neden bu kadar tepkiler aldığını biliyoruz.
Şu eşcinsellik dile dolanan namı değer eşcinsellik hakkında aslında bilinmeyen o kadar şey var ki,buna rağmen insan bilmediği bir olgudan korkar yada kaygı duyabilir mi ? Bu korkuyu yaşayan homofobiklere şaşkınlıkla bakmaktayım.
Yani lezbiyenlik ve gay dediğimiz iki aynı cinsin birbirini hormonsal davranışlarla duygusal anlamda tamamlamasıyla oluşan şu kavram,yüzyıllardır genel ahlak kurallarını bozduğu gerekçesiyle toplumda her daim  hedef tahtasına koyulup homofobikler tarafından yuhalanmıştır.Bu bir insan evladı için gerçekten çok acı bir durumdur.
Bu konuda aslında çok geniş yazılar yazabilirim.İçimde ki ses yazmam gerektiğini de söylüyor.
Bizler anaerkil toplumdan gelip ataerkil topluma geçtikten sonra toplum olarak her zaman nerede bir çağ dışı düşünce eylem varsa onun izinden gittik ve bunun yere düşen çürük meyvelerini de hepimiz toplum olarak yıllar sonra gördük ama yiyemedik.
Bu aynı şuna benzer aslında doğada bazı hayvanlar doğurduktan sonra yavrularını kabullenmez yanlarına sokmazlar.Bizim toplumumuzda bunların misali.
Çok uzağa gitmeyin kendi aile içi yaşamlarınıza bakın,geçmişlerinize bakın.Dedelerimizden anne babalarımıza gelen yasaklar ve bilinç altlarında korkuyla oluşturulan tabulara bakın.Yan yana görülen bir kız ve bir erkeğin namus yolunda aldığı cezalara ve iftiralara bakın.Dışlanmalara bakın.Bir kız çocuğunun genç bir erkeğe karşı duyabileceği aşk duygusunun adının orosbulukla eş tutuluşuna ve dışlanmasına bakın.Kadın ve erkeğin islami usûle göre sürekli irdelendiği tablolara bakın.

Bu arada bizler öyle berbat bir toplumuz ki aşktan öyle nefret ediyoruz ki sırf bu yüzden Mevlana ve Şems-i Tebrizi gibi kemale ermiş,insanlık için çok güzel olgular bırakan o çok özel insanları bile eşcinsel diye damgalayabilen bir toplumuz.Buradan da anlaşıldığı gibi böylede bir özelliğimiz var.Bilmeden,görmeden gıybet ediyor,günaha giriyor sonrada günahçılık oynayıp insan eti yiyoruz.Böyle iğrenç mahluklarız işte.

Eşcinsellik denilince ilk akıla gelen hep LUT kavminin helakı hikayesidir nedense.Kur’an-ı Kerimde Lut Kavmi Allah tarafından erkek erkeğe seksin yasaklandığı ancak bu yasağa uymadıkları için cezalandırıldıklarından bahsedilir.Ve yine Yine Kur’an’da erkeklerin erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi  aşağılık bir davranış olarak anlatılır.Fakat ceza olarak ne söyleneceği, ne yapılacağı herhangi bir Kur’an âyetinde açıklanmamıştır..
Buna rağmen islam konferansı örgütüne üye olan 23 ülke de ise eşcinsellerin alacakları cezalar idam,hapis veya yer yer ömür boyu hapis cezası, para ve kırbaç cezası veya sopa cezasıdır.İşin içine islam girince işte böyle bir tablo çıkıyor.
Homofobiklerin korkularına neyin neden olduğunu anlamak aslında zor değil,bu konuya muhafazakar düşünceyle baktıkları için durum bu hale geliyor.Duruma “MODERN LUT” damgasını vurmadan önce bir kere Lut kavminin ve diğer helak olan kavimlerin neden helak olduğunu iyice tam detaylı araştırıp bilinçlenerek konuşmak gerekir. Yeryüzünde 4300 tane din var ise yer yüzündeki bütün eşcinsellerin yada transların aynı dinde yada aynı inançta olduğunu kim söyleyebilir.

Bana göre Lut hikayesinden yola çıkıp eşcinselliğin günah olduğunu düşünebiliyorsanız buna karşın Allah’ında bu hususta bağışlayıcı olduğunu unutmamanız gerekir.Allah bütün günahları bağışlar.Eğer bir eşcinsel son nefesine kadar eşcinsel ilişkilerine devam edecekse de bırakalım da ne olacağını Allah bilsin biz insanlar hüküm ve ceza kesici olup dışlayıcı tavırlar sergileyip onları insan haklarından muaf kılmayalım..Sonuçta varlar ve var olanlar vardır olmayanlarsa bir rüyadır malesef.Şimdi bu kadar var olan insanları ne yapalım yani geri dönüşüm hakları yok artık bu insanların..
Onlarında yaşam hakları var bu dünyada öyle değil mi amcaaaa 😀
Aşağıdaki fotoğraftaki amcada sanırım düşüncelerime katılıyor.
Şaka bir tarafa da bu fotoğrafı yılın fotoğrafı seçmek lazım dehşetül vahşet yani 🙂 lgbtx

Şimdi konuya birazda neden,niçin diyerek psikolojik yönden çocukluktan başlayarak bakalım.
Sen bundan çok eski bir zamanda okul yolunda bir genç kız ile bir erkek çocuğunu yan yana okula beraber giderken gördüğünde,anormal bir tablo görmüşcesine daha belleğinde aşkı şekillendirememiş o taze beyinli çocuklar hakkında kalkıp büyük bir sorumlulukmuş gibi okuluna ve ailelerine afiş ederek rezil ettiğin vakit, bu çocukların bilinç altında hangi düşünceleri hangi duyguları oluşturduğunu biliyor musun ?
Sonra sen anne baba olarak kızını böyle bir durumda utanç tablosu ilan edip,kızlık muaynesine götürüp üstüne birde evde bir kamyon dayak atıp ceza olarak okuldan aldığında,eğitimini yasakladığında peki geleceğin eşcinsel adayını kendin imarladığını biliyor musun ?
Sonra erkek çocuğu annesi ve babası olup,oğluma helal olsun her ne yaptıysa deyip başkasının kızını sürtük orosbu diye nitelendirdiğinde hangi psikolojik bozukluklara zemin hazırladığını biliyor musun ?

Çocuklarınız heteroseksüel davranışlar sergilediğinde onları suçlayarak,irdeleyerek ayıpçılık oynadığınızda,kendi istediğiniz gibi bir çocuk şekline getirmeye kalkarken,oysa siz hetero anne ve babalar bir erkek ve bir kadın olarak,çocuğunuzun önünde aşkı ve cinselliği suçlaya suçlaya geceleri yatak odanıza çocuğunuza yalan söylediğiniz için zevklerinizden ve gerçeklerinizden utanarak cinselliğinizi yaşamaya gidiyordunuz.Bu hareketlerinizde sizler çok mu masumdunuz ?
Acaba söylediklerinizle yaşadıklarınız çelişmiyor mu burada ?

Sonra çocuğunuz bu kadar utanç belası hata objesi olarak nitelendirilen bacak arasından gelen sesleri duyduğunda içine kapanıp bu seslere yanıt bulmaya çalışırken bunalıma girdiğinde ne yapıyorsunuz ?
Yada bu yanıtları bulmaya çalışırken bedeninin ihtiyacını karşılamaya çalışan,mastürbasyon yaparken yakaladığınız kızınıza yada oğlunuza nasıl tepki veriyorsunuz ?
Bir çoğunun aldığı tepkileri birinci ağızdan dinlediğim için bunları aslında sizlere örneklerle çeşitleyebilirim.
Mastürbasyon yaparken ebeveynine yakalanan bir genç kıza sarf edilen işte o müthiş kişilik geliştiren altın sözler;
-“Allah belanı versin bu kadar iğrenç olmak zorunda mısın şerefsiz !!”
-“Kim sokuyor senin aklına bunları ? Derhal psikiyatriye gidiyoruz hiç itiraz istemem anlaşıldı mı !!”
-“Senin içine şeytan girmiş şeytan !! Git abdest al evin içinde ekmeğe dahi dokunma pislik cenabet !!”
-“Tövbe estağfurullah tövbe bunu da mı görecektim Allahım tövbe aklıma mukayet ol,baban duymasın ikimizi de parçalar “
-“Derslerinde niye başarısız olduğun şimdi belli oldu sen aklını apış arana koymuşsun”
Yada o an sorgusuz sualsiz elinizdeki yeni yıkanmış çamaşırları suratına fırlatıp “”nalet şey babası kılıklı ne olucak” gibi altın sözler..
Sanki siz hiç o anı yaşamadınız.Rahibe geldiniz rahibe gittiniz ya. Vajinanıza hiç dokunmadınız.Dokunursanız da ısırır zaten…
Kaldı ki bir dönem kilisedeki o bakire diye bildiğiniz kendini Tanrıya adamış rahibeleri bile rahipler cinsel açlıkları vesilesiyle amaçları için bir dönem kullanmışlardır.Geçeceksiniz bu öcü gibi göstermeye çalıştığınız cinselliği ayıplama rollerini.

Mastürbasyon yaparken ebeveynine elinde bir porno dergisiyle yakalanan bir genç erkek arkadaşım vardı.

-“abaaaw ne yapıyorsun !!” diye çığlık atan bir de annesi 🙂
Panik yapma annesi deriiin derin nefes al bunlar tamamıyle bir halüsülasyon geçecek, ve az sonra mantı dökecek oğlun..Sonrada börek açmana yardım edebilir. 🙂

İşte çocuğunuz bu kadar utanç belası hata objesi olarak nitelendirilen bacak arasından gelen sesleri duyduğunda,bu seslerin arasına sizden çıkan sesleri de katıştırınca ortaya karışık kuruşuk topluma bozuk ses çıkaran bir canlı çıkıveriyor.
Gün geliyor kendi bedeninden gelen sıvıdan bile tiksinenler mi istersiniz,ayıplanan etiketlenen kız erkek ilişkisinin yerini hem cinsinden karşılamaya çalışanlar mı istersiniz,kızlık zarını koruma derdine hem cinsiyle sevişen kızlar mı istersiniz,dışlanacağını düşünmeden erkeklikten vazgeçip kadın olmaya karar veren mi istersiniz,yalnızlığını ancak kendi cinsinden biriyle paylaşabilecek pısırık içine kapanık ketum insanlar mı istersiniz,daha neler neler var sayabileceğim..Hepsine sorarsanız mutluluk avına çıkmışlardır.Mutluluk ne güzel kelime değil mi?

Bir kız arkadaşım vardı,hiç unutmuyorum onun yaşadığı sahneyi.Tecavüze uğramıştı,hemde öz abisinden uğramıştı.Halbuki bu öz abi kız kardeşini dışarıda bir erkek çocuğuyla görüşüyor diye tekme tokat dövdükten sonrada tecavüz etmişti.Bu hikayeye bir tek ben şahittim.Tecavüzcüsüyle aynı evde yaşamak zorunda kaldığı için durumu tüm aile öğrenmesine rağmen gidecek,şikayet edecek, yaşayacak bir yeri de yoktu garibimin.Buna müsade etmiyorlardı.Ya ölecekti yada susacaktı.
Çok geçmeden erkeklere olan ilgisini kaybetmişti.Bildiğiniz kendi cinsine ilgi duymaya başlamıştı.Onunla bir gün sohbetim sırasında bana her şeyini anlatabilmişti.
“Kimse fark etmiyor bir kızla seviştiğimi çünkü sıradan bir arkadaşım sanıyorlar,bazı günler hatta yanımda kalıyor,yanımda yatıyor hiç akıllarına gelmiyor oysa biz neler yaşıyoruz,bunlara bu müstehak,eserleriyle gurur duysunlar “demişti.
Ne hissettiğini sorduğumda ise “canımın yanmadığını söyleyebilirim,ve kendi cinsimden biriyle öpüşürken sevişirken kirlenmediğimide söyleyebilirim,ama mutlu oluyorum,daha önce olmadığım kadar deli bir mutluluk bu…Bana tepkili bakma lütfen kelepçeyi kendileri hak ederken benim bedenim kelepçelenmeye tahammül edemiyor  ne yapayım bunu da mı yaşamayayım,o ayıp bu ayıp,o yasak bu yasak.Bir erkekle olsan adın orosbu oluyor” demişti.
Bir kaç defada intihar eyleminde bulunmuştu ama başarısız olmuştu.Sonra epey bir zaman görüşemedik.

Yine birden fazla erkek çocuğununda yaşadığı hayat hikayelerine şahit olduğum için bir tanesini örnek verebilirim,diğerini kaldırabileceğinizi sanmıyorum.O yüzden diğer kahramanımızın hikayesinden bahsedemeyeceğim.
Annesi çok despot erkeksi davranan sert bir kadın ve babası ise ev içinde pasifize olmuş bir adam.Anne 6 çocuğunun arasında en son doğurduğu erkek çocuğu üzerinde aşırı bir baskı uygulamaya başladığında, erkek çocuğu tam ergenliğin içine yeni adım atmış durumdaydı.Asla oğlunun konuştuğu kızlara tahammül edemezdi,kızlar o anne için oğlunun ırzına geçebilecek tecavüzcü coşkun gibiydi.Ve çok geçmeden oğlunun yanında gördüğü kız arkadaşının saçını başını yolup, kızı ailesine şikayet edecek kadar bela olmuştu.”Oğlumdan uzak dur seni kahpe” diye çığlık attığı için okulda bu durum herkesin dikkatini çekmişti.Ve çok geçmeden bu katı kurallı annenin oğlu, toplumdan darbesini alan, tecavüze uğramış ruhu yaralı bir gençle tanıştı .Sonuç malum o ruhu yaralı genç ile bu erkek çocuğunun arasında bir bağ kuruldu.Annesi oğlunun yanında eve yemeğe gelen ruhu yaralı gence hiç tepki vermemiş oğlu gibi de sevmişti.Neyse işte hikayenin sonu falan yok bu despot annenin oğlu tecavüze uğrayan erkekleri memnun eden,onları mutlu eden tercih edilen bir erkek olarak hayatına devam etti.Ama o despot annede o pasif babada oğullarının bu yanını hiç bilmediler ve bu arkadaş karşı cinsinden biriyle asla konuşamadı ilgi duyamadı ve hiç evlenemedi.
Gün geldi yaşadığı bu kavramdan suçluluk duymaya başladığında beni aradı.

“Görüşelim “dedi.”Sana çok ihtiyacım var konuşmalıyız” dedi.Kırmadım gittim vakit ayırdım.Kahvesini yudumlarken oturduğu yerden hem denizi kesiyordu hemde konuşmaya çalışıyordu.
“Biliyor musun “dedi.”
“Benim normal erkekler gibi çocuğum olmayacak,olamayacak.Önceleri bu durumu umursamıyordum ama sonraları ister oldum, Fakat bir kadına dokunmaya kalktığımda kusuyorum olmuyor bu şekilde baba olmam imkansız.Bana yardımcı olur musun” dedi.
Ona nasıl yardım edebileceğimi bilmiyordum.Aklına gelen dahiyane fikrini benimle paylaştı.
“Bak” dedi.
“Tıp çok ilerledi.Sen taşıyıcı anne olacaksın cinsel münasebette bulunmadan tüp sistemiyle hamile kalacaksın,inan bana bunu yap ne istersen yaparım,sana istanbul da yaşayabileceğin geri kalan hayatını rahat yaşayabileceğin bir düzen sağlarım.Ama tek ricam var hamilelik doğum ve emzirme sürecinden sonra çocuğu bana bırakacaksın,sen karşısına bir daha annelik imajıyla çıkmayacaksın”dedi..
Şok olmuştum.Bu nasıl olabilir diye düşünüp dururken tamam düşünüp yanıtımı vereceğim diyerek ayrıldım.
Tabi dönüp yanıt veremedim,sessizliğe büründüm.Ve çok geçmeden intiharı seçti…Ama ölmedi..
İşte buda benim nazarımda annesinin abartılı çocuk sevgisiyle cinsel kimliği zedelenmiş travmalı bir insandı..

Bu durumların her hangi birisini çocuklarınızda fark ettiğinizde normalde deli doktoru diye kendiniz için bile gitmeye götünüzün yemediği psikiyatrilerin kapısını çalıyorsunuz değil mi ?
O saatten sonra çünkü kurtarıcıdır psikiyatriler..
Ama psikiyatriler çocuğunuzu anlayarak uygulanması gerekeni size tavsiye ettiğinde de bir tarafınıza takmıyorsunuz o kapısına gittiğiniz psikiyatrileri..
Boşa giden emekler ve bir hiç uğruna rezil olan travma geçiren taze beyinler.
Durumu düzeltmek adına zorla kullandırtılan takipsizlik ile devam eden antidepresan kullanımları ve sonrasında hoş geldin uyuşturucu…Güle güle denge…

Ailesine kendini yakın hissetmeye çalışan çocuklar o hatalarından arınmak için iki gram sevgiyi hak etmek adına kişiliğini kaybediyor,sizlere ya tam teslim oluyor, ne denilirse yapmaya çalışıyor yada tamamıyle asi ve isyankar bir çocuk olarak kendini suçlu hissettiği için sizleri üzerek aykırı davranarak cezalandırıyor.Toplumdan kendini soyutluyor.
Bir süre sonrada yaşama hakkının olmadığını düşünerek ölümü seçiyor.

Nitekim gelişimi boyunca iyi yönde destek almayan taze beyinler toplumun perdesini sizin tabirinizle AR ve NAMUS perdesini isyanlarıyla paramparça etmekte gecikmediler.
Sonra bozulan gençlik ismiyle günümüzün sorunu haline geldiler..Bu toplumun yırtılan perdesinin güneşlik kısmıydı sadece.Birde bunun tül olan kısmı var.Bu kısmı zaten günümüze yani 2015 yılına kadar yaşayan 90 lı çocuklar çok iyi bilirler.(Bir eli yağda bir eli balda olanlar kendilerini dahil etmesinler onlar bilmezler )
90 lı çocukların elinde ise bu perdeden sadece tül olanı kalmıştı.Oraları genişçe anlatmaya gerek yok,güneş ışığına maruz kalan tül perde çürümeye ve yıpranmaya kopmaya mahkumdur zaten.

Eşcinselliğin oluşum ve gelişim evrelerini incelerken,benim bu toplumda gördüğüm eşcinsellik tablolarının oluşum ve gelişim hikayelerini ele alırsak eşcinsellik üç çeşit cinsel yönelimden biridir diyebiliriz.
LGBT nedir çatısını kimler oluşturuyor dersek de bunları şöyle sıralayabiliriz.
LGBT, “lezbiyen”, “gay”, “biseksüel” ve “transgender” kelimelerinin baş harfleridir.İşte homofobiklerin tedirgin olduğu LGBT grupları;

• Eşcinsel: Kendi cinsine ilgi duyan kişi.
• Biseksüel: Her iki cinse de ilgi duyan kişi.
• Lezbiyen: Kadınlara ilgi duyan kadın.(aktif ve pasif olgulu)
• Gay: Eşcinsel erkek.(aktif ve pasif olgulu)
• Travesti: Karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanan kişi. (Türkiye’de transeksüel anlamında da kullanılıyor.)
• Transeksüel: Kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçmek isteyen ya da geçmiş kişi.

Yani anlayacağınız homofobikler tarafından hastalıklı diye tabirlenen LGBT bireylerinin çoğunun yukarıda anlattığım çocukluk evrelerinden geçmişlikleri vardır ve eğer eşcinsel bir çocuğunuz var ise de bu aile olarak aslında inkar etmeyelim sizlerin eseridir.Onların suçu değildir.

Şimdi birde LGBT bireylerinden toplumda kabul görmeyen travesti yada transeksüel denilen bireylere gelelim.Bunların yaşamlarının görünen yüzleri ve görünmeyen yüzlerini konuşalım.Transeksüel yada travesti denilince akıla hep fuhuş yapan,gazinolarda şıkır şıkır giyinen,striptiz şovlarında para kazanan,yollara çıkan bedenini satanlar gelir.Ama görünmeyen yüzü böyle değildir aslında.Bir çok travesti genellikle fuhuş yapmaktan hoşlanmaz.Bunu da çocukken 6 yaşında tecavüze uğrayan bir travestiden dinlemiştim.

Demişti ki ;”Türkiye’de insan gibi yaşamak çok zor,hele travesti isen dahada zor.Bir kere kimliğini açıklıyorsan, kendini belli ediyorsan sahip olduğun bir mesleğin var ise işinden oluyorsun.Otomatikman dışlanıyorsun ekmek parası kazanacak hiç bir kapın kalmıyor fuhuştan başka.Ama bize iş verseler çoğumuz fuhuş yapmayız” demişti.
Bu konu içinde aslında tüm Türkiye’ye intiharıyla mesajlar bırakan trans Eylül’ü hatırlayabiliriz.Trans Eylül’ü intihara götüren başlıca sebep; veteriner yardımcısı olarak çalışırken çevre baskısıyla seks işçiliği yapmaya zorlanmasıydı.
Orada da çeteler çalıştırmadığı için annesine görüntülü bir video bırakıp tüm Türkiye’ye bu davranışıyla olması gerekeni içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışmıştı.
Trans Eylül’ün “Yapamadım, insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bana çok engel oldular ve beni çok mağdur ettiler” diyerek ağlayıp ölüme gitmesi,aslında bizlere Türkiye’de trans bireylerin cinsel kimlikleri nedeniyle yaşadıkları baskıları öğretti..İşte gördüğümüz gibi trans Eylül’de bu uğurda öldü.Peki yoluna giren bir şeyler oldu mu dersek Türkiye için hayır.Daha ne Eylüller bu şekilde ölecek bilinmez.Bunlar görünen tarafları.

Birde transeksüellerin toplumda görünmeyen bireyleri mevcuttur aslında.
Bunlar normal erkek, normal kadın gibi davranıp maskeli yaşamak zorunda kalırlar,ama çoğunlukta toplumda formaliteden karşı cinsle beraberlikler yaşarlar,bu beraberlikler çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır.Çünkü hissettikleri bir şey yoktur.Ve karşı cinslerine bunu açıkca ifade ederler,eğer toplumun kabul ettiği partnerleri bu duruma olumlu bakarsa,kendi kafasına uyumlu kişiyse,baskı görmemek için dışlanmamak için o kişiyle formaliteden anlaşmalı evlilik yapmak durumunda kalırlar.Her ikisi de yaşamında özgürdür ama evli kalmak şartıyla.Çünkü toplum bu şekilde onları fişleyemeyecektir.

Ve çoğu kamu sektöründe hetero diye bildiğiniz insanların % 65 i bu durumdadır bilginiz olsun.
Ve asla cinsel hayatları,hayatlarını formaliteden birleştirdikleri karşı cinsiyle beraber değildir.
Çünkü erkek olanın ruhunda olmak istediği saklı bir kadın,kadın olanında ruhunda olmak istediği saklı bir adam yaşar.
Ve baskının kalktığı yerde şartlar gereksinimi transeksüel olarak kendi cinsel kimliklerini tespit etmeye başlarlar,bu gelişim çoğunlukta cesaretini ortaya atmış cesur kimliklerde görülür.Ve ameliyatla erkek olan bireyin kadın olmasıyla,kadın olan bireyinde ameliyatla erkek olması şeklinde devam eder.
Transeksüel bireyde ameliyatlar tek başına işe yaramaz tabi ki bütün rolü hormonlar oynar..Bu yüzden erkekten dönenlere östrojen (kadınlık hormonu) kadından erkeğe dönenlerede androjen (erkeklik hormonu ) takviyesi uygulanır.O saatten sonra kadına dönüşen artık gerçek bir kadın duygusunu hormonunu taşıdığı için üçüncü cinsiyet değil artık tam anlamıyla bir kadındır.Nasıl olabilir derseniz de sizlere çocuğu olmayan kadınları ve erkekleri hatırlatabilirim.Şimdi doğurganlığı olmayan hormonları sarsılan bir kadına kadın denmiyor mu ?
Yada sperm sayısı düşük olduğu için eşini hamile bırakamayan erkek erkek olmuyor mu? Olmuyor dersek hakaret olur yani..

Erkeğe dönen kadınlarda erkek duyguları taşıdığı için artık bir kadına tam bir erkek olarak ilgi duymaya başlarlar.
Bir çoğuda toplumdan dışlanmamak için saklanır, kendi özgürlüğünü yaşayabileceği kadarını gizlice yaşar.Ama ne ailesi bilir nede çoluğu çocuğu..Evet görüntüde düzgün giyimli,düzenli bir aile tablosuyla anne ve babası için çoluk çocuğa karışmış dışarıda da bu tür bağlantılarını gizlice devam ettiren erkekler var.
Çalışmak zorunda oldukları için kariyerleri nedeniyle dış görünüşlerini asla değiştirmezler.Homofobikler ve transfobikler yüzünden hiç bir zaman bunu kimselere açıklayamazlar.Bu kadar emin olarak nereden mi konuşuyorum ? Aklınıza bu soruyu sormak geliyor sadece değil mi?
Ben ne takım elbiseli kravatlı karizma erkekler gördüm bilseniz,bana ağlayarak içinde bulunduğu durumu anlatan,ve “olmak istediğim aslında bu” diyerek,sırf akşamları dantelli iç çamaşır giyebilmek için evliliğini sonlandıran ne kariyerli meslek sahibi erkekler tanıyorum bir bilseniz.
Sonra toplumda bir eşcinsel dışlamasında aynı homofobik,transfobik maskeyi takan içine kapanan dışarıda toplum tarafından kabul edilmek için maço,evinde ruhu kadın ,bedeni erkek olan insanlar var hemde sürüsüyle.
Eğer LGBT bireyleri yuhalanıyorlarsa bu ülkede bence yuhalayanlar haksızlar.Ben bunu bilir bunu söylerim.
Kimse görünen yeriyle masumculuk oynamasın.LGBT ye hakaret yaparak saldırıda bulunan siz sayın homofobikler,transfobikler sizlere aslında çok kızgınım ve bu hususta saydıra bileceğim sözlerim var,ağırınıza mı gider yoksa borunuza mı kaçar artık bilemem.
Toplumda bu insanlara bu kadar acı çektirirken siz hiç kendinize baktınız mı ?
LGBT bireylerini dışlarken ötekileştirirken biz heteroyuz diye böbürlenirken o halde
translara ve eşcinsellere ahlak dersi vermeye kalkarken size hatırlatacaklarım var.

Bunları hatırlarken yazarken aklımın sınırları zorlanıyor.
LGBT nin her yıl kutladığı onur haftası bu yıl onurunuzu mu incitti ?
Çok onursuz olan o çok onurlu maskelerinize zeval mi geldi ?.
Onur haftasının mubarek ramazan ayına isabet etmesiyle ortalığı karıştırdınız ya vallahi pes..
Arkadaşının pansiyoner yazlık evlerine yada evli erkeklerin kendilerine bekar evi adı altında actıkları evciklere 14 yaşındaki karı kızları toplu sex icin götüren,viagralarıyla toplu fantazi yapan,sırf önümde iki kadın sevişsin bende zevkin doruklarına cıkayım diye bilmem kaç dolar para ödeyen maskeli zampara şebelekler !!
Sizlerin onur haftasının bahanesiyle Ramazan ayının mubarekliğinden bahsetmesi zaten ayrı bir ironi…
İşin içine cinsellik yada aşk girdi mi nedense 7 den 70 e ahlak bekçisi kesilip dine sığınan bir toplum oluveriyoruz biz.
Yüz milyondan birisinin ağzı amel oldu diye toplumda herkes ahlak bekçisi yada din adamı olup onun bokuyla oynuyor.
Peki sorarım sana her yerde toplum olarak ayrımcı,dışlayıcı,öteleyici,itekleyici ve tahrikleyici olmak zorunda mıyız ?
Sen 7 yaşında ki çocuğa nikah kıyanı seyredeceksin o vakit dinden ahlaktan bahsetmeyeceksin.
Sayısız kadınla nikahsız sex yapıp çocuk peydahlayacaksın,sonra götün yemeyince kürtaj yaptıracaksın.Bunlar günah yada ahlaksızlık değil senin yaşamını şekilleme hakların,özel hayatın bizi değil seni ilgilendirir olacak öyle mi ?

Toplumda tecavüzler üst üste gelirken sesin çıkmayacak,sonra para için onun bunun avradını becerdiğin günleri unutacaksın,gizli kamerada avradını başkasının becermesini seyredince bunlar senin zevkin olacak,sonra birileri lut kavminden bahsedince mÜslüman olduğunu anımsayacaksın,oh ne ala memleket iki medya şarlatanı bir türkü söyleyecek sende nakaratını okuyacaksın.
Çok ahlaklısınız çoook…

Dikkati mi çekti de bir tek şu onur haftası denilen yürüyüşte IRK AYRIMI olmuyor.
Birilerinin hormon dansı başka birilerine kaos için fırsat mı oluyor acaba ?
Bu dünyada 4300 tane din var,her koyun nasıl kendi bacağından asılıyorsa,ben kendi yaşadığım ülkeye bakarak konuşurum..
Bizim ülkemizde apış arasından çıkamamış sizin gibi zihniyetler günahçılık oynamayı nedense çok severler.
Hele ahlak bekçiliğinde üzerlerine hiç yoktur.Evelallah hepsini gördük.

Peki günahçılık ve soyluluk oynayan homofobiklere göre onlar modern Lut ise maskeli zampara şebelekler hangi kavim ?
Zaten bu toplum değil miydi kızların namus zarından ahlak felsefesi yapıp ta Fatihlere, Ahmetlere ,Mehmetlere tecavüz edip lalezarda terk eden…
Simdi o tecavüz edilen Fatihlerin kimisi Ayşe kimisi Neşe oldu işte..
Fatihlerden dönen neşeleriniz bol olur inşallah..

NE GÜZEL OLDU DEĞİL Mİ HER YER 7 RENK GÖKKUŞAĞI GİBİ.RENGARENK…
TOPLUMUN FIRÇASINDAN TUALE DÖKÜLEN ESERDİR İŞTE BU 7 RENK..
VAR OLANI BU YÜZDEN ARTIK YOK SAYAMAZSIN İŞTE..
BU İNSANLARI SENİN KULLANDIĞIN DEVLET HAKLARINDAN MAHRUM BIRAKAMAZSIN.DIŞLAYAMAZSIN !!
VELHASIL SOYLULUK OYNAMAYI BIRAKALIM YEDİĞİMİZ HALTLARA BAKALIM BİZ ÖNCE,
BİRAZDA NE NEDİRCİLİK OYNAYALIM..
OLMAZ MI PEK SAYIN SOYLU HOMOFOBİK..

magelini

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

TEPİŞE TEPİŞE,DİDİŞE DİDİŞE SEVERSİNİZ İŞTE

11407126_1580903648851147_5677806256532494151_n

İşte böyle Türk Milleti, zaman tepişe tepişe didişe didişe sevdirir birbirinize sizi..Aşırı sağcı ve aşırı solcular kavga ederken malum parti neredeyse tek yönetimle tek partiyle işi götürecekti.Tuhaf bir seçim dönemi olan 7 Haziran 2015 de böyle garip ayyuka çıkmış  gelişmelerle  atlatmış olduk. Seçim sonuçlarında ki durumlar halkın başarısı denilse de lakin lambaya püf denilince de bu iş bitmiyor.Şimdi koalisyonun kucağına oturduk.Bu şöyle bir düşünüle dursun.Vardır bunda da bir hayır diyerek gelişmeleri göreceğiz.Zaten benim Parti denilince tarafımı belirleyebileceğim “işte bu parti benim düşüncelerime yatkındır idealdir” diyebileceğim bir parti oluşumu henüz yok.Türkiye de ki particilik sistemini Turgut Özal’dan bu yana bir güç bitirmek için çalışmalar yapıyordu ve ben particilik sisteminin o vakitten bu yana dejenerasyonunu bariz olarak algılayanlardanım.Bu sebepten ideal bir parti düşüncem yok.Bana göre partiler asimile oldu.

Bu durumların aslında lambayla da ampulle de ilgisi yok.İstenildikten sonra bir lamba söner bir fener yanar.Lambayı yada feneri taşıyan adamda önemli değil aslında.
Bu ülkenin sorunu bu zamana kadar bir lamba değildi,lambanın yanmasını sağlayan tek yürek olmasını bilemeyen halkımızın,emperyalist ülkelerin,üzerimizde çevirdiği oyunların bilincinde olmaması nedeniyle,yıllarca bilinçsizce en hassas damarlarından kan kaybedip durmasıydı..

Geçen gün bir köşe yazısında bir başlık gördüm kimin yazdığından ziyade başlıktaki hitap hiç hoşuma gitmedi..”Bu ülkenin esas evlatları AKP ve MHP diye” bir başlık gördüm böyle tahrikleyici başlık mı olur ? Bunlar provoke başlıklardır.
İşte sizler ön perdede,aşırı sağcı aşırı solcular, kaba saba kan dökerek kavga ederken, arka perdede alt devlet denilen sistem değişime uğrayıp dış devletler tarafından tasmalandı.Bunlar bir anda olmadı işte.Hepiniz gelişmeleri sayın seyirci olarak son 13 yılda izlediniz.Yarı anladınız yarı anlamadınız.Birbirinize ha bire sosyal medyalarda çıldırmış gibi çomak sokup can yaktınız.Bunlar sadece lambanın iktidarlığında da olmadı, gelmiş geçmiş iktidar olan her Hükûmet de oldu.


Sizler birbirinizi sevmeyip bu topraklarda birbirinizi yedikçe onların işine geldi.Çünkü stratejik savaşlarda ufak kıvılcımlar hedefe daha çabuk ulaşmayı sağlar.Siz birbirinizden nefret ederek bela okuyarak onlara istediklerini verdiniz hep.
Ve adını duyduğunuz bütün terör örgütlerini hiç bir zaman halk kurmadı,sizler kavga ederken alt devlet tasmalandı,sonra üst devletin yönetimi çok daha kolay ele geçirildi.Bu topraklarda yaşayan bu Cumhuriyetin çocuklarına nefreti,ayrımcılığı öğrettiniz.Kardeşçe yaşamayı öğretemediniz hiç kusura bakmayın,toplumsal cehalet boyumuzu aşalı çok oldu.

Bu topraklarda yaşarken itelenen ne kadar örselenen çocuk varsa sizlerin yüzünden kandırılıp kullanıldı.Ötelenmesini sağladığınız çocuklar yeryüzünden örgütlere,örgütlerden de gökyüzüne gidip hayallerindeki gibi kendilerini ifade edebileceği,dışlanmayacağı bir devlet kurdular.Avrupa birliği ve Amerikanın tasması altında kendi çıkarları için yarattıkları terör örgütüyle kendi bile baş edemeyen bir alt devletimiz var bizim.Evet evet yanlış okumadınız ALT DEVLET..

Yine işine gelenlere çıkarları için üst devlette ihaleci partiler kurdurup halkı birbirine kırdıran bir üst devletimiz var bizim.Evet aynen okuduğunuz gibi ÜST DEVLET.Hadi bunlara yalan diyelim mi? Diyemeyiz sizlerin bu öfke ve kininizin kontrolsüzlüğünün üstünden Avrupa silah ticaretinden ne paralar kazandı.Başkalarının para kazanmasını sağlayan öfkeleriniz var işte sizin.Ve ne yazık ki sayenizde sömürülen düşünceleri origami sanatıyla şekillenmiş memleketin mağdur çocuklarıyız hepimiz.
Birilerine gemicikler verilirken halk gırtlağına kadar borçta bırakıldı.Çünkü halk bunlara kafayı yoramayacak kadar çok çalışmalıydı,yıpranmalıydıki dış devletlerin projeleri böylelikle hayata geçebilsindi.

Sen Kürt-Türk çatışmasına polemiğe girdin sana PKK yı getirdiler nefretin dahada büyüsün diye.
Sen Alevi-Sünni çatışması polemiğine girdin Hizbullahı getirdiler.Nefretin dahada büyüsün diye.
Senin ifade özgürlüğünde ki hassasiyetini bildikleri için dilini yasakladılar yada dışladılar.Nefretin dahada büyüsün diye.
Sen Atatürk ve milli değerlerde hassas olduğun için seni yobaz bir kitleyle karşı karşıya getirip seni din düşmanı ilan ettiler.Nefretin dahada büyüsün diye.
Sen islam devleti olduğun için din elden gidiyor dediler Şeriat ve Kemalizm polemiğinde seni dininle,giyiminle sınav ettiler.
Aynı topraklarda yaşayan etnik kökenli vatandaş olmamızı kendilerine fırsat bildiler.İlerlemeni,gelişmeni rahat etmeni hiç istemediler..
Bu ülkede bir gerçek var istesen de istemesen de bu ülke bir Selanik göçmeni olan Atatürk tarafından kurulmuş kendisi bile Selanik göçmeni iken Ne Mutlu Türküm demiş.”Ne mutlu Selanikliyim diyene” dememiş.Ayırmamış kendini,seni,beni..

Kimi kendini bilmez misyonerler,halkı tahriklemek için  bu sözü ayrımcılıkla nitelendirse de sizler zaten birbirinizi içten ayırmış olduğunuz için bu lafın ayrımcılığa pek de bir katkısı olmuyor malesef.Böyle bir şey yok yani..
Atatürk bu sözüyle burası Türkiye Cumhuriyeti sizlerde benim gibi bu topraklarda diliniz,dininiz,inancınız ırkınız ne olursa olsun bu Cumhuriyette yaşayan Türk Milletisiniz demiş.Burası artık hepimizin demiş.
İşte bu ülkede bir gerçek daha var ki bu topraklarda yaşayan her köken, üzerinde yaşadığı vatanı toprağı benimserken nedense kimisi bayrağını benimsemiyor,kimisi ismini benimsemiyor,kimisi kurucusunu benimsemiyor.Problem tamda burada çıkıyor.
Bu topraklarda yaşayan Yörükler Türkiye Cumhuriyetine YÖRÜKİSTAN adını koymak isterse,Kürtler KÜRDİSTAN adını koymak isterse,Araplar ARABİSTAN adını mı koymalı yada Aleviler ALEVİSTAN mı koymalı ? Bu ülkenin isim sorunu yok ki Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin,Alevilerin,Göçmenlerin,Yörüklerin,Çerkezlerin,Arapların v.s yaşadığı bir ülke Türkiye.
Bu ülkenin içeriden virüslü tahrikler yüzünden kenetlenme sorunu var.Bunu fark etmemiş olmanız imkansızken şaşkınlık içinde kaldığım konuşmalara tanık oldum sürekli.
Sizler hiç bir zaman Millet olarak birbirinizi bu topraklarda istemediniz,deli çocuklar gibi kıskançlıkla kavga ettiniz,ayrımlar ayrımı getirdi evet ama,buna zemini ALT DEVLET sağladı çünkü istediği buydu sizlerin içindeki nefret ve öfke kontrolsüzlüğü dünyanın dilinde dolaşıyor,bu haliniz kullanıldı ve bu halinizden hiç utanmadınız.
Birde bir tezatlık vardı ki dikkatimden hiç kaçmadı;yıllar öncesinin eski örümcek kafalarının koyduğu tabulardan çıkıp, sıyrılıp birbirinize aşık oldunuz kız alıp verdiniz,beraber yediniz içtiniz,düğün dernek kurdunuz,torunlara torbalara,çocuklara sahip oldunuz.Siyasetin olmadığı yerde hastanızda yan yanaydınız,cenazeleriniz de yan yanaydınız,düğünleriniz de halaylı fiyakalı yan yanaydınız,devlet kurumlarında bir arada çalışıyordunuz.Dar zamanlarınızda ben hep yan yana gördüm sizleri.Demek ki isteyince birbirinizi seve biliyorsunuz.


Farkında mısınız siz ne zaman siyasete alet olup koyu sağcılar ve koyu solcular yüzünden polemiklere kapılıp kavgalara girseniz en hassas yerinizden karşınıza terör örgütü çıkarttılar ve hassas damarlarınızdan kan kaybettiniz.
Bu kafayla giderseniz misyonu ne olursa olsun daha çok terör örgütüyle karşılaşırsınız.
Unutmayın Milli irade uyanıp sokağa döküldüğünde birbirini bu topraklarda istemeyenler beraber biber gazı yediler,sen daha çok vatanseversin,yok ben daha fazla vatanseverim demediler,canları beraber yandı.beraber ağladılar.Ölürken hiçte ayrım görmediler.
Demem o ki partiler bu sistemde sadece birer piyondur.Ve sizin istemediğiniz ayrımcılığı onlar çıkarları için sadece hareketlendirirler.Bunun için provakatörler gereklidir.Provakatörler partiler ve düşünceler için hizmet eder.Yine partiler uğruna birbirinizi parsel parsel ayırıp dışlarsanız partileri ele geçiren asimile eden dış güçler kazanır siz halk olarak yine sadece kan ve güç kaybedersiniz…
Çünkü iktidara geçen her zaman alt devletin veziridir.Ne zaman ki tek başına padişah olmayı ister alt devlettekiler buna izin vermez.Çünkü alt devlet dış devletin tasması altındadır.Üst devlette alt devletin tasması altındadır.Sizler halk olarak sadece yardımcı oyuncusunuz.Kendi çapınızda konuşursunuz,kendi çapınızda bağırırsınız,kim olduğunuz umurlarında değildir.Sistemin işleyişine itiraz ettiğiniz an sistem sizi vatandaş haklarınızla birlikte yok eder.
Demokrasi lafta var ama, şimdiki demokrasi ön perdede halka sakinleştirici olarak verilen bir uyuşturucudan başka bir şey değil.Arka planda bu işler dış devletin alt devlete uyguladığı yaptırımlarla yürüyor.
Unutmayın kim olursa olsun Üst devletin koltuğuna partilerden seçilerek gelenler Alt devletin hizmetindeler.Alt devlet Türkiye Cumhuriyetinde yaşayanları yani sizleri tek tek ayırarak düşünüp hizmet etmez.Sadece halkın iradesiyle gelmiş gibi gösterilen kişileri dış devletlerin projeleri doğrultusunda besler,destekler ve sonra istenilenler yapılmazsa verdiklerini geri ister.İstediği verilmez ise de kendi stratejik oyunlarıyla sistemini uygulayarak alır.
Ve bu oyunlar her zaman halkın üstünde oynanır.
Özellikle bastırılmış,itilmiş dışlanmış kitleler,birbirini sevmeyen istemeyen etnik kökenler bu oyunda hedef alınır.O bölgede bölgesel olarak kan döktürülür,huzursuzluk çıkartılır.Herkesin rolü önceden yazılır.Bu yüzden seçimlerde bile hangi partinin Hükûmeti kuracağı önceden belirlenmiştir.
Arka perdede yaptırımlarla üst devletten alt devlet kanalıyla istenilenler böylelikle alınır.Alt devleti halk hiç bir şekilde göremez ve tanıyamaz.Buna halkın yetkisi yoktur..Üst devlet ise sizin seçtiğiniz adamdır.Fakat size hizmet etmek amacındayken sistem onu kendine hizmete zorlar.Can güvenliği yoktur,en yakınına emperyalist ülkeler tarafından,danışman konumunda ajanlar yerleştirilir..Bunun hangi parti yada hükümet olduğu önemli değildir fark etmez.Bunu yüce Atatürk Mustafa Kemal Paşa ya da yapmışlardır.Avrupa ülkelerinin çok yüksek derecede Türk ırklarından nefreti olmakla beraber,Avrupa birliği ve Amerikanın bizim yaşadığımız ülkeden ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda yaptırımlı hesapları vardır.
Nasıl ki dış devletler; islami demokrasi talebiyle insanları en hassas noktalarından doldurup kışkırtmayı becermişse,Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn,Cezayir, Ürdün,Yemen,Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas nasıl ki bir bahar senaryosu ile devrim adı altında allak bullak edildiyse,
Türkiye’de ki birbirini sevmesini bilmeyen etnik kökenler için de bu bahar aktivitesi pek ala düşünülebilir.İçinizde ki o öfke ve nefret duygularından yola çıkıp işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, kötü yaşam koşulları v.s üzerinden sizlere türlü senaryoların Türk Milletini beklemediğini kim söyledi ki?
Evet evet sen Kürt Müslümanım,Kürt Aleviyim,ben Türkmen Alevisiyim,ben Sünni Türkmenim,ben Ateistim diyenler atalarımız bu topraklarda bir millet oldu bir araya geldi ve sizler bu topraklarda doğup büyüdünüz yani sizler Türkiyelisiniz.Atatürk Türkiye Cumhuriyetini atalarımızla bir olup bizler için kurdu.
Bu yüzden işte böyle didişe didişe tepişe tepişe birbirinizi sevmeyi öğrenecek ve bu ülkeye sahip çıkmayı korumayı bileceksiniz..

Karışık kuruşuk kindar insanlarca yazılmış,tarihi uyduruk antolojik bilgilere saplanıp kalarak kin ve öfkenin meşalesini ateşlemeye gerek yok.Artık o kindar insanların zamanı değil,devir 80 li yılların çocuklarına devretti bu ülkeyi.
Bu ateşlemeler yüzünden millet olarak siz değil misiniz kan kaybeden ?
Tarihte ve geçmişte takılıp kalanlar,kin ve öfkesini atamayanlar geleceğe bilimle,ilimle aydınlık içinde varamazlar.
Tek yürek olmasını bilemeyenlerin bilmediği bir şey var hepimizin tek ortak yüreği iyi kötü yaşadığımız vatanımızdır.Başka vatanımız yok.Vatanın hassas damarları maalesef aşırı sağcılar ve aşırı solcular yüzünden zarar görüyor…Sizlerde böyle yaptıkça ülke için büyük bir tehlike arz ettiğinizin farkına varın artık.
Bugün Arap dünyasının başına gelenler gibi hassas damarlarımızdan biri yırtılsa sen,ben,o ve diğerleri sırasıyla elini üst üste koyup bastırmayacak mı ? O damardan akan kanı durdurmak için el ele verip ortak güçlerimizi kullanmayacak mıyız ?
O zaman nedir bu ülke de birbirinizi ötelemeler,iteklemeler,birbirine bela okumalar,birbirlerini istememeler,katletmeler ?

Manyadınız mı siz ?
Topluca kafayı mı yediniz ?

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş