Etiket arşivi: Geçmiş

BİR TEK YÜZÜMÜN KIRMIZISI KALDI SANA

ateş

Hani hepimizin bildiği “anı yazmak” diye bir kategori var edebiyatta.Yazılan “anı” da kişi öğretici ve bilgi verici yazılar yazmalıdır ya hani.
Gelecek kuşaklara ders vermek ve kamuoyu ile hesaplaşmak amacı da vardır biraz.
Yazar; yaşadığı dönemde olay, kişi ve dönem hakkında ki yaşadıklarını, ilginç olayları gözlem ve izlenimlerini anlatır ya.Bugün geçmişten kalan bir kalemin yazdığı “anı” yazısını okuyordum işte.Oturduğum yerde sinirden bir gülme geldi bana.
Sonra yazacağın yazıların,toplumun ruh sağlığına risk oluşturmaması da gerekir diye bunları düşünürken,yüzüme yapışmak için ısrar eden maskeyi kenara itmekle meşguldüm aynı zamanda.
“Ben bu dönemin çocuğu olarak yazmaya kalksam” dedim.
“Sahi ya ,yazmaya kalksam yaşadığım dönemin hakkında ki gözlem ve izlenimlerimi,şöyle doğrulardan kesinti yapmaksızın,cömert açılımlarda bulunarak yazsam kesin +18 mührünü basarlar ” dedim kendi kendime.
Tabi ki yazmayacağım o anı dediklerinden..Yazamam ki ..Çünkü çoktan terk ettik dönemin bize verdiği o cinsel kimlik rollerini.
Memleketimin şimdi ki insanlarının yaşattıklarını ve yaşadıklarımızı düşününce,hele şimdiki yeni neslin nesiller boyu dillerden düşmeyecek o durumlarından bahsetmeye kalktığımızı düşündüm de; kesinlikle insanlık hakkında bedbin fikirlere sahip birer ruh hastası olarak görülürdük.
“Gelecek kuşaklara şu zamanın pesimistliğinde küfürsüz ne anlatabilirsin ki” dedim kendi kendime..
“O tecavüzleri,tacizleri,uyuşturucu çukurlarını ve eskorta çıkmış bedenleri,nefsini doyuramamış,cinsel organına özgürlük bileti kesmiş o ruhları.Sonra oturup spermiyle sohbet eden adamları”.derken; yüzüm buruştu.İçtiğim kahve bile soğumuştu,tıpkı hayattan soğuyan yeni yetme bir çocuk gibi.
“Anımsadıkça pislikleşiyor lan bu dünya” dedim hoyratça.
“Hiç mi güzel anılarımız olamayacak bizim gelecek kuşaklara ? “
Bir kitaptan sıkılıp da fırlatır gibi fırlatmak istedim anımsadıklarımı.
Sanki ruhuma zehirli bir çiçek koklatmışlardı.
Hiç susmuyordu,zembereği boşalmış saat gibi,çığlıklar içinde ses çıkartmaya devam ediyordu zihnimin kemirgenleri.
“Öyle ya kaderini sanki zavallı bir patlıcandan almış,yüzünün patlıcandan farkı kalmamış,sırf araba da sevişmedi diye,o arabadan atılmış,kafası yarık kadınları gelecek kuşağa nasıl anlatabilirdim ki ?”
“Bu kadınları evime hangi cesaretle getirebildiğimi,evimin yaralı bereli kadınlarla kadın sığınma evine döndüğünü,annesi şiddet görmüş o masum çoluk çocukları sırf okuldan geri kalmasınlar diye evimin adresini kadına şiddet masasına sığınma noktası olarak yazdırdığımı nasıl anlatabilirdim ki …Uçkuru için kadına şiddet gösteren canavar adamların o ölüm kokan tehditlerine dimdik durup ta meydan okuyuşumu.Ve sıradan bir insan oluşumu…Nasıl anlatabilirdim ki küfürsüz,kibar kibar hemde pembe masallar gibi.Hem kimse de anlamazdı ki zaten…Başına gelmesi gerekirdi illaki anlaması için.”
“Tavşan gibi çeşitli insanlarla aşksız çiftleşme sonucu, yüksek doyum nedeniyle kendi bedeninden ve karşı cinsinden tiksinip,kendini kaybetmiş,nirvana denilen noktada, kendini bulma aşkıyla yanıp tutuşan,o rotasını zevki uğruna şaşıran,testesteron nöbetine yakalanmış kızı yaşında ki kızları aşk yapmış,östrojen nöbetinde bunalım takılan, oğlu yaşındaki çocuğu aşk yapmış ya o entel dantel teyzeleri nasıl anlatabilirsin ki ” diye tam da içimde ki kemirgen zihnimi kemirirken acı acı bir sesle irkildim.
Biiiip…Biiiiip.Biiiip…Biiip..Tam konuşmaya devam edecek o içimdeki susmayan kemirgen…Yine ötüyordu Biiip…Biiip…Biiiip.
Çamaşır makinası değilde,adeta namı diğer rtük gibiydi. Acı,acı öterek sanki sansür koyuyordu zihnime.
Bence bizden öncekilerin de zihninde bir sansür vardı.
Ondan yazamadılar belki de,en gerçek anılarını bizlere.Mutlu mesut yaşamamızı istediler aşk hikayelerinde.
Mecnundan Leyla’ya bir çöldü aşk.,Ferhat’tan Şirin’e delinmesi gereken bir dağdı.Kerem’den Aslı’ya söndürülmesi gereken bir ateşti aşk.Emekti,çileydi,hak etmekti.
Aslı’nın elinde kaldı aşk,yandı bitti kül oldu.Ve kalan küllerdi bize Aşktan kalan..
Sonrasını utançlarından anlatamamış olmaları gerek ki gerçeklikten uzak, bu kadar yapay,acılara üzüntülere hazırlıksız,deprasyon ilaçlarıyla sevişen bir kuşak vardı yaşadığım bu dönem de.
Çok ta görmüyorum aslında.Biz Araf çocukları çünkü şaşkınız hepimiz,yaşadığımız,duyduğumuz,gördüğümüz bu pislik hikayelere.
Kaldıramıyor bir tarafı aşka tutkun yeni yetme ruhumuz.
Dayanamıyoruz “Birden ölüm gelsin,ölümü özledik anne ” diyoruz. Bunlar nasıl anlatılırdı ki gelecek kuşaktaki zihinlere…
Belki de o dört duvar karanlık odaları karartan siyah perdeler sakladı bizden ahlaksızlıkları.
Soylunun soyluluğunu kaybetmemek uğruna yaptıklarını siyah perdeden başka ne saklayabilirdi ki ? Aslı ile Kerem’de kaldı onların aşk hikayeleri.Onlar derme çatma namus,haysiyet,şeref,onur hikayeleri bıraktılar bizlere.Yatak odalarının dışında,sırf evlenmeleri için çabalamış aileleri mutsuz olmasın diye mükemmel uyumlu çiftleri oynayan,aslında birbirlerinden uzak, evlilikte kerameti öğretmeye çalışan muhteşem çiftlerdi .
Birbirinin elini insanların önün de tutmaktan bile utanırken,o mahrem odalar içinde,aşktan yoksun kardeş gibi,kivre gibi bir yaşamı saklamaktan utanmamaktı belki de onlar için mükemmel aile olmak dedikleri.
Evinde namus,şeref,haysiyet rolüyle para kurtarıyordu çünkü her durumu.Tıpkı bir “Pezevenk” yazısının üstüne koyulan paraların pezevenk yazısını yok ettiği gibi…
Sus diyorsun bana değil mi ? Mahremiyeti olmalı değil mi insanların ? Kara kutuları olmalı bir uçak gibi…
Emin ol mahremiyet dedikleri bir maskeden ibaret.Gerçekte olsaydı mahremiyet dedikleri şimdi duyamazdın tecavüze uğrayan çocukların intihar hikayelerini,okuyamazdın bu kadar adı mahremiyet olan belden aşağı pislik gerçekleri.
Merak etme siyah perdeleri zaten yırttı birisi.Tıpkı düşen uçakların açılan kara kutuları gibi.Bu topluma iyilik mi etti,kötülük mü etti bilinmez..Bizler işte bu yüzden Araf çocukları olduk.Aslı ile Kerem’den kalan küller ile avunup,yırtılan siyah perdeden sızanlar arasında,duygusundan suçluluk duyan,duygu açı çocuklar olduk.”Aldırma gönül” diyen şarkılar da bulduk kendimizi.Aşk için yolları giderken,rakı masalarında demlendik ,iki güzel kelimeyi duyup da inanmak için,kurşunları ata ata bitirdik,bu mahremiyet denilen pislik hayatı mapuslar da yata yata öğrenmek için.
Böyle böyle ağlamamayı öğrendiysek de,bizler duygulu şarkılarda,duygulu filmlerde yine ağlak,salyalı,sümüklü çocuklarız.Fakat acıya da bir o kadar dayanıklı çocuklarız artık.Çünkü kendine sunulan cenneti, ustaca cehenneme dönüştüren pislikten yalamaya dönmüş,kalbini unutmuş,penisini seven adamları gördükçe aşka inancını yitirmiş mutsuz çocuklarız artık biz.
Bu yüzden mevsimlerden en çok ilkbaharı özleyip sevdik.Bahar geldiğinde demir parmaklıklara,üzerine yazılar yazdığımız kağıttan beyaz güvercinleri astık,belki rüzgar alıp yaşayamadığımız,hasret kaldığımız tüm güzelliklere onu ulaştırır hayaliyle,kağıttan güvercinleri bile özgür bıraktık.
Ve işte anımsadıkça,gözümde pislikleşen insan hikayelerinden sonra, anladım ki hiç bir güzel anımız yok bizim gelecek nesillere..Ben en çok gelecek kuşaklara bırakacağım rengin KIRMIZI olmasını isterdim oysa.. Fakat bırakabileceğim bir tek yüzümün kırmızısı kaldı onlara..
Bu yüzden belki de hırçın beynimizin bir tek dışkısı var; o da küfür. Bunca utanmaz,aymazın içinde utanmaz olduk ettiğimiz küfürlerden.Unuttuk Aslı İle Kerem’de kalan aşkın küllerini,Neyzen gibi,Can Yücel gibi adamlar tanıdık,küfrettik işe yaramayan kilisenin papazına ve halende küfrediyoruz camilerin tecavüzcü imamlarına..O yüzden sevmezler bizi de onlar gibi.Dokunur bu yüzden yaralarına yazdığımız her kelime.Ruhunun devası olmayanın inancı kalmazmış mahremiyete.Kalmadı inancım benim de.
Sana da dokunduysam eğer kelimelerim de, dört duvar karanlık odalarda,onca acıyla mahremiyet süslemesinde sustuğun için,gördüklerini maviş maviş,pembiş pembiş boyaların altına saklayıp da,yalanlarla parlatıp sunduğun için ben seni affetmeyeceğim.
Esas gerçekleri yazdığım için sen beni affeyle.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

KOD ADINIZ MUTLULUK MU ?

MUTLULULUK
Yaşam denilen aslında, insanların yanılgılı seçimlerinden geriye kalan tecrübeler zinciridir. Bazılarımız bu yolculuğu acılı,bazılarımız tatlı bir şekilde sürdürürken,bazılarımız bu yolculuğa karmakarışık,gel gitli bir şekilde devam eder.Yaşamlarında mutlu olabilecek bir kaç kareyi gel-gitlerle tecrübe etmiş olanlar, ilk zamanlar da nostaljik fırtınalara kapılsa da,kısa zamanda toparlanırlar.Bir süre sonra da geçmişin can yangınlarını tebessümle anıp,geçmiş yaralarına,hüzünlerine sarılıp asla avunmazlar.Hatta yol almak için,hatırlamak bile istemezler.
 
Fakat bazılarımız vardır ki anlamsız bir şekilde geleceğine yönelmektense, geçmişine çakılıp kalırlar.Çıkartmaya çalış,mümkün değildir, çıkartamazsın.Unutmak istediğini de söyler,perişandır hatta.Üzülürsün o haline.Böyle olmak istemediğini de söyler.Motive et,yardım et,tezat bir portre ile mümkünsüz,imkansız hale gelirler.Çünkü kabul etmese de,doğru ya da yanlış orada mutlu olduğunu keşfetmiştir.
 
Eğer geçmişine çok sık dalmaya başlamışsan, bu yaşadığın şimdiki zamanın içinde,sarılacak tutunacak bir şeylere ihtiyacın olduğunu gösterir.Gelenler hep gideni arattırmış olsa da,giden gitmiş olsa da kalbin oraya taşınır ve geçmişin anıları ile mutlu olmaya çalışırsın.Çünkü mutlu olmaya ihtiyacın vardır.Mutsuzluktan korkarsın.Çalınmıştır sevdan,koparılmıştır zorla hayatından.Unuturum sanıp silmeye çalışmışsındır.Mutsuzluk bulutlarında kalıp,onsuzluğun fırtınalarında,afetlerde kalıp çok savaş vermişsindir.Fakat kalmıştır acısıyla,derin yaralarıyla ruhunda..İşte mutsuzluk bu yüzden korkutur insanı, gelecek aşkın sancılarında.
 
Geçmişine sığınırsın, çünkü mutluluk adına biri varken yanında, her çabana rağmen seni mutlu eden biri yoktur aslında hayatında. Bir de mutluluğu hak ettiğinin bilincindeysen, artık yeni bir insan tanımaya da,hayatına almaya da cesaretin olmaz.Yanı başındaki adı geleceğin olan kişiyle yol arkadaşlığına dair,yanıtlarını bulamadığın sorgularından sonra pişmanlıkların başlar.Ne sevmeye geliyordur,ne sevişmeye.Sineye çeker gibisindir.Soğutmuştur aslında seni ilgisizliği,sevgisizliği..Gitsen olmaz,kalsan olmaz,ayrılsan olmaz.Yapay tebessümler eşliğinde ruhunla uzaklaşır gidersin geleceğinden,senin bile haberin olmaz..
 
Hayatına kod adı mutluluk olarak gelen kişi hep alıcıysa, verici değilse malesef arafta kalır gibi kalırsın.Gözünü bir açarsın ki; zihninde bir zamanların acısı olmuş, şimdi ise seni tebessüm ettiren bir geçmiş,kıvrım kıvrım kıvrılmaya başlamıştır hayallerinde,onu nasıl öptüğünü,onun tarafından nasıl şehvetle karşılık gördüğünü hayal ederken bulursun kendini.
 
Eğer gözyaşları içine akan birisiysen,gelecek denilen kişi gelmiş ve artık yanı başında olmasına rağmen, sana koca bir yalnızlık yaşatıyorsa,ilgisiz bırakıyorsa,geçmişini düşünmek istemesen de engel olamazsın,aklın geçmişine kayar, geçmiş sevdanı anımsarsın özlemi,yokluğu acı verse bile.
Çünkü sevilmenin ne olduğunu bilirsin.Geçmişi sana iz olarak bırakan kişi ile,olur olmaz kedi köpek gibi kavga bile etmiş olsan,o itişip kakışmalar çok masum gelmeye başlar sana. İşte o an hissedersin bir zamanlar ellerin üşüyor diye onun kalbinin de nasıl üşümüş olduğunu,hasta olduğunda senin için nasıl çırpındığını.Mutlu etmek için etrafında nasıl pervane olduğunu.
 
Yanı başında ki kod adı mutluluk olan kişi, elini bile tutmazken,türlü bahaneler ile güzel anları ertelerken, tam da o an da gelir geçmişin seni teselli eder gibi  aniden kucaklar.Hele ellerini kavrayıp ısıttığı günler vardır ki, aklına gelir seni mutlu eder.Kokusunu anımsarsın,sarılır yatarsın yastığına, kokusuyla yatarsın sırf seni yalnız bırakmasın diye.
 
İşte böyle böyle, yanı başındaki kod adı mutluluk olan kişinin ilgisizliği yüzünden,kalbin hep geçmiş yangınına teslim olarak yaşamaya alışır.Gittikçe daha çok hoşuna gider bu durum.Başı boşsundur,boşluktasındırBir sürü neden vardır seni geçmişine doğru itekleyen,onun hayali kucağı seni sarıp sarmalar,hep ayakta tutar.
 
”Çok şükür “dersin “iyi ki sevmişim,iyi ki aklımda kalmış,ya o’da olmasaydı ?”
 
Geçmiş yangınların bile, kod adı mutluluk olanın yaktığı kadar yakmaz artık canını.Kimseler bilmez , mutluluğunun sırrıdır o , kimselere söylemek istemezsin,yanı başında nefes alan kişi de dahil bilsin istemezsin.O saatten sonra seni mutlu eden bir tek kişi vardır artık hayatında.Mutlusundur artık.Kimse bozamayacaktır.Kimse elinden alamayacaktır.
Uykusuz geçen gecelerin yerini,tatlı bir uyku isteği almıştır,hatta o kadar değişir ki davranışların,kod adı mutluluk olan insanın artık yanı başında olmasını, yatmasını istemezsin,sırf ona dair her şey rüyana girsin diye,odalardan oda beğenir,geleceğinden kaçarsın,tek başına yatmaya başlarsın.
 
Bir çoğumuza garip gelir belki bu durum,muhtemelen etrafınızda da vardır bu durumda insanlar,etrafa bakmaya da gerek yok gerçi,belki sende bu durumdasındır.
 
Empati ile bakarsak eğer;
 
Muhteşem sevdanın,zoraki ayrılığını yaşayan aşk mağdurlarının içinde,zoraki pasifleştirilmiş bir sevda vardır ki;bu yüzden yaşamına mutluluk adına gelen yeni kişi tarafından yaşatılan sevgisizlik,ilgisizlik ve kırıcı davranışlar onları geçmişlerine sığınmaya iter.
 
Eğer kod adınız mutluluk ise;hayatına girmeye karar verdiğiniz biri varsa yada hayatında olduğunuz biri varsa,lütfen giden sevgiliyi arattıracak kadar,nasıl olsa beni seviyor,sevmese yanımda olmazdı diyerek SEVGİSİZ,İLGİSİZ davranmayın.
 
Şu ölümlü dünyada mutlu olmak ve mutlu etmek için yaşıyorsunuz.Mutlu olmadığınız sürece mutlu da edemezsiniz.Unutmayın ki; sizi mutlu eden insana, bir insanı mutlu etmenin ne demek olduğunu, mutlaka sizden önceki başka bir insan öğretmiştir,bu yüzden mutsuz ederek siz de mutsuz etmeyi öğretmeyin.Aynı çatı altında olsun yada olmasın,mutsuzum dediğiniz vakit kendinizi sorgulayın.Mutsuz ettiğiniz kişiyi fark edip bulacaksınız karşınızda.
 
Hayatına kod adı mutluluk olarak girdiğiniz kişi,sizi eskisi kadar mutlu etmiyor ve uzaklaşmışsa sizden, bu tamamıyla sizin eksikliğinizdir.Kod adınız mutluluktur ama sizi mutlu ederek mutlu olmaya çalışan insana yaşattığınız hayata bakın.Koskoca bir mutsuzluk işte.Eğer halen geç kalmamış iseniz,yakaladığınız yerden tutun onarın.Kolay olmayacaktır ama pes etmeyin.Onu şimdiki zamana döndürüp geçmişinden çıkaramazsanız ,işte kabul edin ki bu sizin salaklığınızın eseridir
 
Aşkın meşk hali her şeyin tamam olduğunu,sorunların,engellerin bittiğini göstermez.Hiç bir şey sonsuza dek sürmez.İnsanların yapmış olduğu seçimler ile, değişime uğrayarak farklı boyutlarda ilerler.
 
Her giden gibi,sizin de içinde bulunduğunuz yaşamdan gidici olabileceğinizi düşünün..Yaşamınızı paylaştığınız kişiye işte sırf bu yüzden güzel izler bırakmalısınız.
Unutmayın,gitmek sadece ayrılmak,terk edilmek yada terk etmek değildir.
 
Şu hayatta sevmek,en baş ilkeniz olsun…Mutlu edin mutlu olun…Lakin sevmiyor iseniz kimsenin hayatına kod adı “MUTLULUK”olarak da girmeyin..Çünkü sevginin olmadığı yerde, mutluluk adına yazılmış olan bütün kodlar,kısa sürede kendini imha eder.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş