Kategori arşivi: Spiritüel

İYİ Kİ VARLAR..

book-coffee-hot-love-it-nature-Favim.com-270516

Düşüncelere gömüldüğümüzde yaşamla ilgili doğru sorular sormak gerek..Doğru sorgulama biçimiyle yaşam bizi ciddiye alır ve yanıtını verir.
Geçmiş haftalarda,aylarda,yıllarda yaşadığımız hangi günün daha kötü bir gün olduğunu düşünmek ruhsal uyanışımızı engeller.
Eğer yaşadığınız kötü günlere şahit olan insanlar varsa onlarında bu konuları anımsatmasına izin vermeyin.
Yaşadığınız kötü günleri hiç kimselere anlatmayın..
Kendinize bile…
Bizim tek ihtiyacımız olan RUHSAL UYANIŞ..
Ruhsal inançlarımızın bizi desteklemesi ve yaşamımızın bir parçası haline gelmesi bizim elimizde.
Bazıları halen “yapamıyorum böyle yaratılmışım ben buyum” diyor ,ay böyle mır mır mır,hayır efendim yapamıyorum diye bir terim zikretmek zaten en başta yasak olandır.
Terk et yapamıyorumları.
Yapacaksın..
Gün içinde olumlu düşüncelerinize muhalefet olan tezatlık sunanlar olabilir olacaktır,pes etmek yok..
O kişilerin isimlerini bir deftere not edin ve oradan uzaklaşıp sesli olarak “olumlu düşüncelerimin gücünü kıramadın ve kıramayacaksın” diyerek ismine koca bir çarpı atın.
Bunlar sizi olmak istediklerinizden,sahip olmak istediklerinizden alıkoyan insanlardır.
Onları ayıklayın iç dünyanıza barikat koyun ve barikatın dışında kendi konuşsun kendi duysun.Zira konuştukları bizim için tehlikeli olduğu için biz duymayalım.
Bu tip insanlar güç kırıcılardır bu yüzden yapamıyor olduğunuzu görün,yapamadıklarınızı yaradılışınıza endekslemeyin.
Sitemli sözlere ve duygusal sömürü stillerine de teslim olmayın.
Erkekler,kadınlar,para,vaatler,ilişkiler,sağlık,cinsellik,iş,aile,evlilik,çocuk,yatırım gençlik,yaşlılık,ölüm v.s hakkında inandığımız ne varsa bunlar bizim içsel inançlarımızdır.
İnançlarınızı olumlu yönde besleyen destekleyen insanlarında isimlerini yazın ve onlarında isimlerinin altını çizin.Onlar bize ve bu dünyaya lazım insanlar.
Bu yüzden inançlarımızı olumlu yönde besleyen destekleyen bu insanlara ihtiyacımız vardır.
Ve iyi ki varlar..Bu tip insanlarla oturup sohbet edip kahve için zaman geçirin,iyi yönde enerji alıp verin…Ve lütfen var oldukları için de teşekkür edin.
İyi ki varlar…
Varlıkları hep olsun..Çoğalsınlar..
“Yeryüzünde iyi ki varsın” dediğimiz teşekkür ettiğimiz o insanlardan olmak da sizin elinizde.
Çıkarın aklınızdan sonu “mıyorum,miyorum” ile biten her şeyi.
Sevgi ve mutlulukla 🙂 kalın sağlıcakla.

 
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

ÇEKİM YASASI SENİ KULLANMASIN SEN ÇEKİM YASASINI KULLAN.

grafik

Bizler enerji yayan varlıklarız.Tıpkı kablosuz görüntü ve ses alıcı vericisi gibi..Düşünün ve canlandırın zihninizde.. Her an mutlak olarak etrafınızda sizin gibi bir çok insanında sokakta yürürken,iş yerinde çalışırken,araç kullanırken,sohbet eden görüntü ve ses alıcı vericisi olduğunu düşünün..
Birbirimizi yaydığımız bu enerjiler ile kötü yada iyi yönde etkileyebileceğimizi unutmayın.
Gün içinde bazılarının enerjileri sabit durumda kalır iken bazılarının enerji seviyesi değişime uğrayabilir,bazılarımızın enerjileri pozitif kanaldan enerji yayar iken bazılarımızın frekansları negatif kanaldan yayın yapabilir.
İşte yabana atılan en önemli detayda burada saklı.Hepimizin kablosuz görüntü ve ses alıcı vericisi gibi olduğumuzu düşünürsek yayın frekanslarımızı değiştiren ve değiştirebilecek güçte olan sadece kendimiz oluyoruz.
Yeryüzündeki her şey enerjiden meydana geldiği için mesela; kenarında rahatlamak için oturduğumuz bir deniz enerjinin deniz şeklini almış halidir.
Evinizdeki muhabbet kuşu enerjinin kuş şeklini almış halidir.
Bir köpek yine aynı şekilde enerjinin köpek şeklini almış halidir.
Ve etrafınızda dolanan sünepe sümsük insanlarda enerjinin sünepe sümsük şeklini almış halidir.Odanızda izlediğiniz televizyonda enerjinin televizyon şeklini almış halidir.Yine aynı şekilde gördüğünüz deli dolu, kıpır kıpır,daima gülümseyen insanlarda enerjinin neşeli ve mutlu insan şeklini almış halidir.
Bunun gibi bir çok örnekler daha bulabilirsiniz.
Enerjiden meydana gelen her şeyin kendi frekansına göre yayını vardır..Bu frekanslar negatif ve pozitif olarak bizleri etkisine alırlar.Aynı şekilde biz insanlarında birbirine pozitif yada negatif enerji verebilme özelliği vardır.
Bu yaydığımız enerjiler çok önemli.Çünkü hayatımızı çirkinleştirmek ve güzelleştirmek bu yaydığımız enerjilerle mümkün oluyor.

Hatta burada aklımıza Albert Einstein’in şu sözünü de getirirsek,demiş ki Albert Einstein ;”İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninde çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu.” demiş.

Biraz önce yukarıda da belirttiğim gibi frekanslarımızı ancak kendimiz değiştirebiliriz.Bu nasıl oluyor dersek,çekim yasası ile oluyor.
Düşüncelerimizin gücü oldukça yüksektir,bu nimeti fark edip kontrolü ele alanların yaşamları oldukça başarılı seviyededir.
Bu yüzden yaşantımızda kendimiz ve başkası için ne düşünüyorsak onu kendimize çekeriz.Ne düşünürsen onu yaşarsın sözü de bu yöndeki tecrübelerden yola çıkmış bir sözdür.Olumsuz düşünen bir insanın düşüncesini olumlu yöne çekmek aslında yaşantılarımızın güzelliği adına yerine getirilmesi gereken ciddi bir görevdir.
Düzeltilmeyen her olumsuzluk içeren düşünce,hayatı yaşanmaz hale getirir ve hayatımız enerjinin negatif haline tutsak olarak kalır.
Hani şu etrafınızda size defalarca zikredilen şu söz gibi mesela ;
“Başının üstünde yine kara bulutlar dolaşıyor”
Yada hasta olan bir insanın sağlık şikayetini öğrendiğinizde
“Seninde devenin misali neren düzgün be kardeşim her yerin çürük””
“Bu aralar hiç iyi görmüyorum seni iyi değilsin sen “
“Gelmez o beklediğin gelmeyecek bekleme”
“Alamazsın o parayı gör bak demişti diyeceksin”
“Terk edecek seni gör bak “
“Safsın sen,salaksın işte sevmiyor o adam seni ve sevmeyecek”
“Yapamazsın sen bu kafayla başaramazsın”gibi sözler döner dolaşır zikredilen olumsuzluk içeren düşünceler yaşantımızda gerçeğe dönüşür.
Albert Einstein’ın da dediği gibi birbirimize bu şekilde sesli düşüncelerimiz ile zarar veriyoruz.
Aynı şekilde birbirimize verdiğimiz zarar gibi ,kendi olumsuz iç seslerimizle de kendi yaşantımıza zarar veriyoruz.Sadece birbirimize yada kendimize verdiğimiz zararla kalmıyor tabi bu arada olumsuz kaygı içeren sesli düşüncelerimiz ile çocuklarımızın bilinç altlarını da şekillemiş oluyoruz.Artık o çocukta sizin kaygılarınıza sahip olarak birey olma çabası vermeye çalışırken olumsuzluklar yaşamaya başlıyor.
Tipik ebeveyn sorumluluğunun baskısıyla da kaş yapalım derken sessiz düşüncelerimizle de bu şekilde göz çıkartabiliyoruz.
Çocuklarımızın taze beyinlerini negatif olumsuz sesli düşüncelerle katlettiğimiz gibi yaşamlarını da olumsuz kaygılı sessiz düşüncelerimizle çekim yasasının trafiğine kaptırmış oluyoruz.O vakitten sonra çark artık çekim yasasının trafiğine göre işlemeye başlıyor.

Daha geniş düşünürsek sadece çocuğumuz ile de kalmıyor bu durum.
İş alanında,aşk hayatında,insan ilişkilerinde derken tüm dünyayı etkisi altına alan bir durum haline geliyor.
Hayatın suçu yok,dünyanın da bir suçu yok,başarısız olan bir çocuğunda suçu yok, mesela suçladığınız aşkında bir suçu yok,sisteminde bir suçu yok.Bütün sistem sizsiniz yayın akışı sizin yönetiminiz de..

Nedir bu çekim yasası hayatımızı yöneten derseniz mıknatısı düşünün derim.Mıknatıs gibi çalışan bir sistemimiz var.Ağzımızdan zikrettiğimiz yada beynimizde düşündüğümüz düşüncelere göre aynı frekanstaki insanları yada hadiseleri,kavramları kendimize çekerek yapıştırıyoruz.

Mesela “Kaybetmekten korkuyorum “dediğiniz an kişi yada sınavları kaybedersiniz.
Mesela “Beni aldatmasından korkuyorum,kesin aldatıyordur hislerimde yanılmam,bugüne dek hiç yanılmadım ne hissettiysem olmuştur” dediğiniz zaman sarf ettiğiniz kelimeye dikkat edin.
Ağzınızla söylüyorsunuz “Ne hissettiysem olmuştur”.
O halde neden kötü şeyler hissediyorsunuz madem bu güne dek hissettiğiniz şeyler oluyorsa güzel şeyler hissetmeyi de bilin o halde.
Güzel şeyler düşünüp güzellikleri hayatınıza çekmek varken neden kötü şeyler düşünüp hayatınıza olumsuzlukları çekiyorsunuz ? Çekim yasası işte budur.
Neden mutsuzluğa gömülüyorsunuz acı çeken oluyorsunuz ?
Sizi kandıran,yalan söyleyen,aldatan insanların suçu yok bu insanları kendi düşünce frekansınızdan yaptığınız yayın esnasında hayatınıza çekiyorsunuz.Çekim yasası işte budur.
Yeryüzünde her şey enerjiden oluşmuştur dedik,sizi aldattığını düşündüğünüz kişilerde sizin frekansınızdan yayılan enerji ile yaşantınıza sayenizde enerjinin aldatan insan şeklini alarak gelmiş oluyor.Çekim yasası işte budur.

Frekanslarımızdan olumsuz yayın yaptığımız zaman evrendeki yaydığımız bu enerjiler kendisiyle aynı frekanstaki enerjiyi arar çok geçmeden bizim düşüncelerimizle aynı rezonans ta olan düşünceyi bulur.
Bunu dikkate alın ve hayatınızı olumsuz enerjilerin akışına teslim etmeyin.
Bütün sesli yada sessiz düşünceleriniz olumlu olsun,yaşamınıza olumlu sonuçlar getirecek şekilde uygulayın…
Bu arada sorun yaratacak ön yargılı potansiyeller Albert Einstein’ın sözünden örnek verdik diye Einstein’in deistliğini sorgulasalar da umurum değil.Orada çakılı kalmak isteyenlerde buyurup kas kafalarıyla çakıla bilirler.
Biz gelelim konumuza.
Malesef Tanrıya edilen dualarda böyledir.Tanrıdan istediğimiz şeylerin olma biçimi de böyledir.Yeri göğü yaratanın karşısında dua ederken bile bir dua etme şekli vardır.Halinize şükrederek ve teşekkür ederek dua edeceksiniz.
Çünkü dualarda enerjinin dua şeklini almış halidir.
Tanrının yarattığı bu evrende bütün sistem sizsiniz yayın akışı sizin yönetimiz de.Çok ciddiyim bu yayın akışında Rtükte sizsiniz.
Bazen öyle insanlar görüyorum ki hayatındaki her şeyi kadere bağlayıp “Kaderim batsın ” diyorlar.”Benim kaderim boktan” “Anamın kötü kaderi bana geçmiş” “Kaderim kerhaneye düşmüş” diyorlar..Yok böyle bir saçmalık..
Beyninizden çıkan sesli düşünceler ve bilinçaltınızda oluşturduğunuz kiremitler gibi yığdığınız o olumsuz düşüncelerinizin haltından başka bir şey değildir sizin yaşadıklarınız.

Kader bir yere kadar işler,her biriniz iyiyi ve kötüyü ayırt edecek akıla ve zekaya sahip olarak yaratıldınız.Kaderinizi değiştirebilecek olanda sizlersiniz.Burada size sizin için yaşamda iyiler ve kötüler gösterildiği halde kötü yönde zarar veren davranışları yapmaya devam ederseniz kaderiniz o yönde yol alıp ilerleyerek yolun ucu çekim yasasının trafiğine çıkacaktır.Siz iyiyi yaparsanız da kaderiniz iyi yönde yol alıp yine yolun ucu çekim yasasına çıkacaktır.
Yaşantınıza ve sevdiklerinizin yaşamlarına zarar veren bu olumsuz yayınlara yasak koyabilirsiniz mesela.Frekanslardan gelen olumsuz yayınlara yasak koyarak,olumlu yayınlar doğrultusunda kendinize koruma kalkanı da oluşturarak hayatı yaşanılır hale getirebilirsiniz.
Nedir koruma kalkanı dersek,fiziki bedenimizi ve enerji bedenimizi yani auralarımızı güçlendirmek için zikrettiğimiz dualardır.
Burada önemli bir hususta tevekkül de hata yapmamak çok önemlidir.
“Babam sağ olsun benim babam kral olduktan sonra benim sırtım yere gelmez bu hayatta o ne derse o olur” demek fani olan bir insana tevekküldür.
“Bende bu mal mülk olduktan sonra bana bir şey olmaz, kimse bana bir şey yapamaz, ben her istediğimi alırım, her şeyi yaparım” demekte mala mülke tevekkül etmektir.
“Ben ayakta olduğum sürece bu sağlık bende olduktan sonra ne istersem yaşarım güç bende ” demekte insanın nefsine tevekkül etmesidir.
Mala mülke insanlara yada nefse tevekkül etmek hayatı yaşanmaz hale sokacağı için işte bu noktada kaderim boktan dediğiniz noktaya gelebilirsiniz.
Ancak ve ancak yeri göğü yaratana tevekkül etmek ve enerjilerimizi düzgün ve doğru bir şekilde kullanarak istemek en doğrusudur..Koruma kalkanı dediğimiz bu şekilde oluşturulur.Koruma kalkanı oluşturmak için zikredilecek sözleri yada duaları araştırma yapabilecek akıla ve zekaya sahip olduğunuz için özellikle burada yazmayacağım.İnsanlar akıl ve iradeleriyle sebepleri bulabilirler. İnsan evrende geçerli olan yasaları gözeterek, çalışır, çabalar, sebeplere sarılır, ondan sonra Allah’a güvenir. Allah hiç bir kulunun kaderini boktan yapmaz yada ananızın kötü kaderi diye tabirlediğiniz o kaderi size yazmaz.Tanrının yarattığı evrendeki olaylar bir düzen ve yasalar çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olmaktadır. O kötü kader sizin meşhur frekanslarınızın marifeti..

ARTIK KADERİ SUÇLAMAYI,İNSANLARI SUÇLAMAYI,AŞKI SUÇLAMAYI,ÇOCUKLARI SUÇLAMAYI,HAYATI SUÇLAMAYI KISACASI ŞU SUÇLAMAYI BİR BIRAKIN.
CANINIZI YAKAN ,ÖFKENİZLE YAD EDİP İÇİNİZDE HAPSETTİĞİNİZ BÜTÜN İNSANLARI ÖNCE BİR AZAD EDİN,İÇİNİZDEN GÖNDERİN.MEYVESİNİ ALMAYA BAŞLAYACAKSINIZ.GÖNDERMEZSENİZ SÜREKLİ BİR KISIR DÖNGÜDE TIPKI BİR DEJAVU NÖBETİ GİBİ AYNI KİŞİLER OLMASA DA FARKLI ZAMANLARDA FARKLI İNSANLARDAN AYNI HADİSELERİ YAŞAR VE ÇEVRENİZE DE YAŞATIRSINIZ.
TEMİZ BİR SAYFA AÇARAK KALBİNİZİ CENNET OLARAK KABUL EDİN.BU CENNETE SADECE İYİLİKLERİ VE GÜZELLİKLERİ YERLEŞTİRİN YAŞAMA ZARAR VEREN TÜM KÖTÜ DÜŞÜNCE VE İNANÇLARLA KÖTÜ İNSANLARI DA DÜŞÜNCE GÜCÜNÜZLE REDDEDİN.
YANILMADIĞINIZI DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ O HİSLERİNİZİ GÜZEL DÜŞÜNCE VE OLUMLU SÖZLERLE İYİ YÖNDE BESLEYİN Kİ DEĞİŞTİRME GÜCÜNÜZÜ GÖRÜN..
SİZLER ENERJİ YAYAN VARLIKLARSINIZ.YAYDIĞINIZ VE ALACAĞINIZ ENERJİLERİN FARKINA VARIN ARTIK.
HAYAT ÇEKİM YASASINDA ENERJİLERLE İYİ YÖNDE YADA KÖTÜ YÖNDE BİLİNÇLİ YADA BİLİNÇSİZCE SÜRÜKLENMEKTİR.ANCAK FARKINA VARAN İNSANLAR DOĞRU TEVEKKÜL İLE YAŞAM İÇİNDE KÖTÜLÜKLERDEN KORUNURLAR..

MUTLU OLUN ÇÜNKÜ BUNU HAK EDİYORSUNUZ..
NEŞELİ İNSANLARLA OTURUP KALKIN.SİZİ MUTLU EDEN İNSANLARIN NEŞELERİNİ BOZMADAN NEŞELİ OLUN…NEŞENİZ BOL OLSUN.SİZİN GİBİ BAŞKA İNSANLARINDA NEŞESİ OLUN..
ZİRA NEŞELİ ,GÜLÜMSEYEN MUTLU İNSAN GÖRMEK HEPİMİZİN TEK İLACI..

OKUYAN HERKESE MUTLU BİR ÖMÜR DİLERİM.
MUTLU OLURSANIZ ZATEN SAĞLIKLI DA OLURSUNUZ HAYDİ KALIN SELAMETLE…

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

BİR DEJAVULUK EGO

 

 


Şu insanların egoizm tufanları var ya hani ,işte o tufanlardan  yara aldıkça çoğu zaman kime ne anlatıyorsun diyorum kendime..Biliyorum sende diyorsun bunları.”Demiyorum” deme diyorsun işte.Dürüst ol kendine.Sağ çıktın her enkazdan ama benim gibi uslanmadın sende değil mi ?


Sen şimdi şöyle aşağıya doğru bakıp “aman tanrım ne uzun yazı “diyecek isen seninle bu mevzuları hiç konuşmayalım zaten.Muhtemelen okumayı sevmediğin kadar dinlemeyi de sevmezsin sen.Yoksa senin yapmış olduğun ön yargıyı benim de mi yaptığımı düşünüyorsun ? O halde ikimiz de bırakalım ön yargıyı ve birimiz konuşalım birimiz dinleyelim.Sonra sende bu konuda yaşadıklarını bana dönüp mesajlar halinde yolla ve bende seni dinleye bileyim.
O halde anlaştık teşekkür ederim. 🙂


Biliyor musun ben bu evrende insanların kendileri gibi yaşayan diğer insanları olduğu gibi kabul etmeyişini fark ettiğimde çok irkildim.Hayatın getirdiklerini yada hatalarının getirdiklerini sevgiyle kabullenmeyip sürekli ön yargılarda bulunarak, sürekli bir kısır döngüde geçmiş serüvenlerine saplanarak, yaşadıkları hüsranları,ayrılıkları,kırılganlıkları,mağduriyetleri kafalarında bitiremeyip bunu diğer tanımaya başladıkları yeni insanlarda, açtıkları yeni sayfalarda, yeniden yaşayacakmış evhamıyla, hem kendilerinin hemde diğer insanların hayatlarını mahvetmeye kalktıklarını gördüğümde çoğu kişinin yapmış olduğu o bananeciliği oynayamadım.Neden mi oynayamadım ?


Çünkü mutsuz,umutsuz,suratsız,yenik, bitik ve saldırgan insan görmekten nefret ediyordum.Tıpkı bir vampir gibi o onu dişliyordu oda bir başkasını.Adeta önüne geçilmez bir hastalık gibiydiler.Arada bir beni de dişlemeye kalkıyorlardı.Bu yüzden bu hastalıktan nasibimi almamak adına, kendimi ısırılmaktan koruyarak insanlardaki fark ettiğim yanlışları düzeltmek isteye biliyordum.Çünkü mutsuz,umutsuz,suratsız,yenik, bitik ve saldırgan insanlar diğer insanların yaralarına imza atıp yaşamlarına bu şekilde devam ediyorlar,kin ve intikam duygularıyla mutlu insan sayısını azalttıkça egolarını tatmin edebiliyorlardı.Yenik, bitik ve saldırgan insanların yaraladıkları insanlar ise tanrısını unutmuş mahluklar gibi etrafımı çevirmiş halde dejavu nöbetleriyle hayatımı yaşanmaz hale getirmeye çalışıyorlardı.


Günler gelip geçerken kurtulmaları gerektiğine inandığım o dejavu nöbetlerinden onları çıkartmak isterken,onlarla beraber bu serüvende döşeksiz bir misafir olarak sürüklenmekten tamam kabul ediyorum çok yoruldum.Sonra bu merhamet depomun savunmasızlığı ve tecrübesizliği sayesinde dejavu nöbetli insanların ardı arkası kesilmedi.Biri bitti bir diğeri derken hiç bitmedi.Bir fareden doğmuş yavrular gibi sayıları hızlıca artıyordu.İstemediğim halde etrafım hep aynı cenderede sıkışmış kalmış,aynı savaşın çaresiz çocukları ile dolup taştı.İsteseydim kısaca “canınız cehenneme” diyerek sırtımı dönüp duyarsızca kabuğuma da çekilebilirdim.Bu yaradılışıma ters bir davranış olacağı için bananecilik yapamıyordum,diyemiyordum işte çünkü ben böyleydim.


Ve en kötüsü hayat arkadaşım bile sanki bu hastalıktan nasibini alıp hayatıma öyle girmiş gibiydi.
Evet yoruldum ve çaresi yok değil çıkışı yok değil ve şöyle basmakalıp bakılınca önemsemez isen kafaya takılacak dertte değil.Lakin önemsemediğin ne kadar faktör varsa bir gün aniden savunmasız bir anında dank diye karşına çıkabiliyor.Bu konuda yıllardır ezberlediğim sloganlar beynimde çınlama vazifesini mükemmel olarak yerine getirdiler ” Kendini değiştir hayatın değişsin ” “İçindeki devi uyandır ” “Ufak şeyleri dert etme” ” Düşünce gücünü kullan ” “Yaradan senin kalbinde ve sen asla pes etme ” “İçindeki cevherin farkına var ”


Farkına vardık elbette ama kendimize o cevherden bir şey bırakmadık sanırım.Zaten kendinle beraber o cevheri başkalarına kullanmak değil miydi buradaki maksat ? Sen içindeki cevherin farkına varıp sevdiklerin için deponu harcarken karşındakiler kendi içindeki cevherin üstünü kapatmış faydasızlar ordusu gibi karşında sürekli negatif enerji yayan bir makina gibi durursa ne olacak ?. Maksat amacını aşacak ve kontrol dışı bir yorgunluk onların strateji zayıflığından dolayı gelip seni kucaklayacak.


Sahi sen şimdi insanların kalbindeki var yokları en derinden hissedip,hissettiklerini söyleyemeyince,zaman senin yanılmadığını dakika dakika önüne serince,yanılmadığın onca kareyi de gördükten sonra haklı çıktığını bilirken tüm doğrularınla susmak zorunda kalacaksın ve anlatmaya çalıştıkça anlaşılamayacaksın,her anlatmaya kalkışında nasıl olsa dudakların kanatılıyor ya bu zorunlulukta ruhen çöker de hani insan.Muhtemelen böyle bir durumu senin dışında kimselerde bilmeyecektir.İçini irin kaplamış gibi kendini rahatsız hissetmeye başlayacak ve birileriyle bunu paylaşmak ihtiyacı hissedeceksin.İşte her şey böyle başlıyor.Sıradan insanlar “takma kafana düşünmeye değmez” diyerek savıştırma eylemlerindeyken içlerindeki karmaşık kusmuklarında hala seni boğmaya devam etmekten de çekinmezler ve sana yeterli gelmediklerini görmeye başlarsın.Ama yalnız değilsindir bunu da bilirsin.Yeryüzü sadece bu tip insanlarla kaplanmış olamaz, mutlaka senden bir üst seviyede yada senin seviyende bir kişilik mevcuttur.Bütün bunları sadece yaşamının içine kontrolsüz bir şekilde senin tarafından çekildiğini fark edersin.Sahip olduğun enerjinle hayatına ya kendi seviyende ki kişileri çekeceksin yada bir üst seviyede olanları çekeceksin.Çünkü böyle kişilere ne sen ağır gelirsin nede onlar sana ağır gelir.Enerji alışverişi dengeli olur ve dağılmazsın.

Böyle zamanlarda iç sesin sana çabuk toparlarsın diyor değil mi ? Çünkü bilinç altında dahil etrafındaki dejavu mimarları öyle biliyorlar,öyle inandılar senin içindeki yaşam enerjisinin gücüne.Bitmek bilmeyen bir depo var değil mi senin iç dünyanda ?

Var mı gerçekten ? 🙂

Biliyorum gülüyorsun, “Varda aslında kendime yetecek kadar diyorsun”.Tabi ki sana yetecek kadar çünkü auraları ve çakraları mühürlenmiş kilitlenmiş insanlarız biz..Bu konuda fazlada tecrübemiz olmadığı için enerjimizi kontrollü kullanamıyoruz.Koruma kalkanımız yok..Çünkü auraları ve çakraları açık olan insanlar paranormal aktivitelerle uğraşan profosyonel kişilerdir.Ve parapsikoloji dediğimiz alan bu tür insanlar hakkında yıllardır araştırmalarını sürdürmektedir.Onların hayat standartları biraz farklı ve bundan dolayı da kanalları pek tıkanmaz, tıkansa da temizlemesini iyi bilirler.


Bu arada ben kendimi tıkanmış bir lavabo gibi hissediyorum çünkü bizler arafta gibiyiz adeta..Bu dejavu mimarları ve paranormal aktivitelerle uğraşan kişilerin tamda arasında bulunan noktada sıkışmış kalmışız. Bu dejavulu egoistler bizleri bu yöndeki bilgilerimizden ve gelişimimizden ötürü önce ihtiyaçları doğrultusunda işaretliyorlar,sonrada kafası kırık normal insan belirtisi vermeyen insanlar sınıfında görüyorlar ve onların yüzünden bu yönde suçluluk duygusu denen o illet duyguda sıkışıp kalıyoruz.

Biz çıkarız o duyguda kalmayız ama değil mi ? Yalan söylüyorsun işte söyleme.
Bizde insanız ne çabuk unuttun.?
Zaman bizi bu dejavunun bir parçası haline getirmekte hiçte çekimser değil artık ayık ol.
Hani savaşlar halk için güzel değildir ürkütücüdür,çok insanlar ölür,yaşamın baştan aşağıya değişir ve sen bu savaşın başlatanı da değilsindir taraftarı da değilsindir fakat savaş ister istemez başlar ve senide içine çeker.
Buda böyle bir şey.


Dejavu mimarları yaşam adına tüm var olan korkularıyla bir kez daha diyerek hayallerinde bize tutunuyorlar,bizlere kendilerince anlam yüklüyorlar.Hayata yine 1-0 hata yaparak başladıklarının farkında olmuyorlar.Ben bu anlamlardan sıkılıyorum.Hayali aşk gibiyiz ,hayali dost gibi,hayali arkadaş gibiyken üstüne birde bizi realitede olduğumuz gibi kabul etmiyorlar ya ,şekli şemale uydurulma baskısına alındığımızda onları üzmemek için biz içimize kanarken,onlar aniden geçmişlerine anarya yaptıkları için bizleri geçmişte yaşadıkları travmanın baş rol oyuncusu yerine koyup hayal kırıklıkları haline getiriyorlar.Bu yüzden başarısızlıklarının kaynağı oluveriyoruz.Sonra bizleri de suçluluk duygusuna sokmayı başarıyorlar.Başardıkları sadece kendilerine benzer insanlar çoğaltmak.Üremeseler üretmeseler olmaz sanki.


Ne oldu bu filmi izlemiş gibisin çok tanıdık geldi değil mi ?

 

Dejavu nöbetli insanlar yalnız kalmaktan çok korkarlar,karanlıktan korkarlar.acı çekmekten korkarlar,korkmak için mutlaka bir bahaneleri,sevilmek için senaryoları vardır.Genellikle maskeliyken insanların arasına karışırlar.Sevmekten korkarlar.Bağlanmaktan korkarlar.Kısacası her şeyden korkarlar ve yanı başlarında mutlaka birisi olsun isterler.Sürekli aynı şeyi yaşarlar.Ağızlarını açtıkları zaman da kendileriyle ilgilenmediğini gördüğü en yakınlarına “bana vakit ayırmıyorsun” diyerek yüksek egolarıyla mangalda kül bırakmazlar. Onlara üzülmesinler kendilerini yalnız hissetmesinler diye kendilerince uydurdukları yalanlarını duygu yanılsamalarıyla benimsememek adına, kendilerine kavuşmaları için üzerini toz kaplamış öz benliklerini göstermek adına bazen kendimizi koruyarak kıyasıya emek vermek zorunda kalıyoruz işte.
Senin de sevdiklerin için verdiğin emeklerin olmadı mı ?
İçinde olmak istemediğin ne kadar ahlaki can sıkıcı konular varsa başkalarının arzularıyla o konuların tam da ortasında kaldığın zamanlar olmadı mı ?

Bu tip negatif insanlar yüzünden pozitif bir hayat yaşamanın uğruna devreleri yakarsın ya, işte o vakit motorun rektefiye alınması gerekebilir.Bu konuda bazen onların karşısında işaretlenmiş bir nokta gibi duruma düşüyoruz..Devrelerimizin yanması bence olağan bir durumdur.Ben devreleri mi yaktım mesela evet,yandığı zamanda kendi bakımımı kendim yapıyorum.Çünkü bizim gibi araf tipte olanların başka çaresi yok,yıpratıldığımız anda başka bir kişilik tarafından onarılma şansımız yok.

Bana bazen insanlardan korkmuyor musun diyenler oluyor.Böyle iyimser olmak ta iyi değil diyenler oluyor.Yazık bu emeklerine diyenler oluyor.Bir bakıma haklılar tabi.
Fakat ben bugüne kadar kainatı yaratanın dışında hiç bir canlıdan korkmadım,Evet insanların içine düştükleri bu savaşlarda galip gelmelerini arzularken stratejilerinin eksikliği,yanlışlığı beni ürküttüğü için durumun kontrolünü ele almak istediğim zamanlar olmadı değil fazlasıyla oldu.Ama bu korkudan değildi.Kaybetmelerini istemediğim ve mutlu olmalarını istediğim içindi.Bir insan kainatta yaşayan diğer bir insan için ne isteyebilirdi ki ?


Ve yaşam benim için adeta bir akıl oyunuydu.Sadece soğukkanlılıkla bu oyunu kuralına göre oynayabilecek takım arkadaşlarına sahip olmak gerekiyordu.Kaybetmelerini istemiyordum,canlarının yanmasını istemiyordum.Kendi canımın yanmasını da istemiyordum.Artık yaşamın içindeydim ve kaybederlerse bende otomatikman onlarla beraber kaybetmiş olacaktım.
Hayır yanlış anladın.Aslında yönetmekte istemiyordum.Ne yönetilmek nede yönetmek bana göre değildi.Sadece yaşam bir akıl oyunuysa soğukkanlılıkla bu oyunu kuralına göre oynamak gerektiği için onlara sadece kuralları gösteriyor ve kenara çekiliyordum.Çünkü her biri kendini şahın yanında yer alan güçlü birer vezir gibi hissediyordu.


Kızıyordum onlara,sonra kendimi hırpalıyordum “Nasıl oluyor da benim algılayabildikleri mi algılayamıyorlar,göremiyorlar içine beni de çektikleri bu konularda göz göre göre hem zarar verip hem de zarar görüyorlar,ben onlardan farklı bir canlı değilim ki diyordum.
Bana yüklemiş oldukları değerlerden rahatsız olsam da sonuçta yüklemiş oldukları değerler vardı,kendilerini sevmedikleri kadar beni de bir o kadar seviyorlardı.Tamda tezatlık buradaydı zaten.Kendilerini sevmiyormuş gibi yapıyorlardı.Ben bunları hissedebiliyordum.Depomda var olan her enerjiyi düşüncesizce hortumlasalarda umutsuz vaka imajında olmaktan gayet memnunlardı.Tıpkı bir vampir gibi o onu dişliyordu,o dişlenen de hem kendini dişleyene savaş açıyor hemde bir başkasını dişliyordu.Ve bu hiç bitmiyordu.Böylelikle dejavu kasırgası beni içine çekmeye başlıyordu ..Yüzlerce kez tekrarını yaşadığım şahit olduğum insan hayatları…Şaka gibi.

 

Oysa onlardan farklı görebiliyor,önlerine çıkacak engelleri biliyor,görecekleri zararları dahil hissedemediklerini hissedebiliyordum,bunlar bir çok kez tarafımdan çevremdeki insanlar ile tecrübesi kazanılmış deneyimlerdi.Fakat buna rağmen bunu onlara ulaştıramadığım da canım yanıyor bitkin düşüyordum.Ulaştıramadığımı düşünürken bazen frekanslarından sinyal alışverişi yapabildiğim çok az insan bana dönüp “Senin mistik doğaüstü güçlerin var” diyebiliyordu.Bir şeyler vardı ama bana olağan doğal geliyordu.Tamda emin değildim.Kimisi bundan ötürü ürküyor yansıtmak istemese de ben o ürküntülerini hissediyordum .Hatta hayatıma girmek isteyen bir çok erkeği bile bu özelliklerim yönünden daha başlamadan kaybettiğim olmuştu.Hiç yansıtmak istemesem dahi anın birinde birisi ile sohbet ederken o belli etmese de konuşurken aldığı derin nefesler onu ele veriyordu çok gerilimli olduğunu hissetmiştim,gerilimi beni etkiliyordu.
“Canını sıkan nedir” diyerek sordum “yok bir şey” diyerek beni geçiştirdi. Aklından geçeni yüzüne karşı söylediğimde “aklında düşünüp durduğun konudaki tilkilerin seni yanlış yönlendiriyor böyle yaparsan zarar göreceksin” dediğimde şöyle yandan yandan bakıp minnetsiz ve öfkeli bir hareketle “hiçbir şey olmaz bilmediğin şeyler var şimdi anlatamam boş ver sen” demişti.
Bir hafta sonra ise “ben senden korkuyorum” demişti..Bunun gibi bir çoğu sınırlarına girdiğimi düşünüyordu çoğuda korkutucu bulduğu için kaçıyordu.Niye korkarlar bunu da anlamış değilim hani.
Sonra yine bir gün aynı kişiyi rüyamda görmüştüm.Rüyamda bir kargaşanın içinde yaralı halde duruyordu.Çok kısa ve dağınık bir rüyaydı bu.Uyanınca hemen ona mesaj attım.
“Seni rüyamda gördüm sen iyi misin ?” dedim.
“Seni arayacağım bekle” dedi.
Beklerken çok geçmeden kapım çaldı.Açtım evet o rüyamda gördüğüm arkadaştı.İçeriye geçmedi zor nefes aldığını görünce zorla içeri geçirdim.
“Neyin var ne oldu sana” dedim.
Bana öfke dolu bir hışımla “Sen her şeyi biliyorsun bak kuduruyorum acımdan” dedi “bıçaklandım,söyle bana kim bıçakladı beni” dedi.
“Nasıl yani ?” dedim şaşkındım ve en kötüsü enerji depom boştu, çok yorgun ve kontrolsüzdüm.
Bunu sen yaptırdın dercesine suçlayıcı düşüncelerini algılamaya başladığımda afalladım “saçmalama ben sadece seni rüyamda gördüm içim sıkıldı arayıp sormak istedim,bunu her 100 kişiden 60 kişi yaşar saçma sapan düşünüyorsun bir sakin ol görmedin mi sen sana saldıranı ben nereden bileyim seni kimin bıçakladığını” dedim.
“Hayır arkamdan bıçaklandım göremedim” dedi.
“Ya bak sen bilmesen aynı anda nasıl mesaj atıyorsun dalgamı geçiyorsun sen benimle? Bırak rüya müya hikayesini ben şu an yeni hastaneden çıktım yarım saat oldu polisler araştırmaya geçti,kamera kayıtlarına bakıyorlar ve sen mesaj attın çıkacak ortaya cansel bana bunu kim yaptıysa cezasını vereceğim” dedi.
“Tamam çıkmasını bende isterim ama ben gerçekten seni rüyamda gördüm kargaşada yaralı olarak gördüm endişe ettim iyi niyetimle halini hatırını sordum ” dedim.
“Benden uzak dur ne olursun cansel” dedi
“Tamam sen bilirsin” dedim.
Bu gibi yaşadığım sonuçlardan ötürü insanlara hislerimi ve duygularımı ulaştırmaktan bende korkar olmuştum, çünkü içlerinde planlanmış bana zararı dokunacak bir kötülük dosyasını da hissedecek ve deşifre edebilecek gücümün artık bende farkındaydım…Ama onlar farkında olmayı hak etmiyorlardı.Ben sadece kendimi koruyabilirdim ama böyle bir durumu yaşamak zaman ayırmak hiç istemezdim.
Durum böyle olunca bu kavramdaki insanlara iyiliğin pekte bir manası kalmıyor,o vakitten sonra kendine iyilik yapmak zorunda kalıyorsun.Zaman kaybı diyerek kısa bir süre geri adım atıyor uzaklaşıyorsun.Buna korkaklık demiyorlar hayır.Buna kendini koruma ve kontrol dışı bir yorgunluk deniliyor.

Bununla kalmıyordu ki daha hayat yolunda,aşkta,sevgide,kavgada cesareti kırık,hayalperest korkakların beni hayatlarına merkez olarak yerleştirmesinden ve aşk adına tekil kalıplara sokma arzularından ve yeniliğe kapalı olan o sorunlu kafalarında onlar tarafından psikolojik sorunlarına çözüm anahtarı olarak seçilmiş olmak durumu da vardı.
Bu köşegen suretli mevzuların göbeğinde arafta kalan bir tip olarak yorulamaz mısın ?
Yorulursun.
Söylediği ayrı düşündüğü ayrı insanların arasında preste kalmışcasına yaşamaktan yorulur insan.
Yorulmaz deme işte.
Peki ama sen hiç yorulmadın mı ?


Bir toplum içinde yaşıyor ve henüz iliklerine kadar sömürülmemiş,ve içindeki insanlık ölmemiş ise ;senin ruhunda sağlıklı iletişim kurabilen insanlardan beslenir.İnsan psikolojisi ilgi,sevgi ve şefkat ile düzelir,iyilik kavramı ile desteklenen mutlu ve huzurlu insanlar toplum huzuru için gereksinimdir.
Fakat bunun farkında olup ta henüz bir vampirin dişlerine rast gelmemiş o özlediğimiz mutlu ve huzurlu insanların sayısı çok az işte.Ve mutsuzluk bulaşıcı bir hastalık olduğu için bizlerde o listede yer alıyoruz.Bütün bu yorgunluklar mutlu ve huzurlu insanların sayısını çoğaltmak adına yapılan bir savaşın bedelidir.
Keşke bir süre sonra kaybolacak olan halüsülasyon olsalardı ama değiller işte.

Birde enteresan olan bir şey vardı ki; yorulduğum zamanlarda genellikle merhamet ve vicdan duygularıma kapılır kapılmaz ilahi bir mesaj gibi karşıma bir yazı çıkıyor tıpkı ruhuma bir ışık hüzmesi gibi ışık tutuyordu..(Gerçi bu halen devam etmekte)
O anki karşıma çıkan yazı şöyleydi;


“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.Anaya,Babaya,Akrabaya,Yetimlere,Yoksullara,Yakın Komşuya,Yabancı Komşuya,Yanınızdaki Arkadaşa,Yolcuya ve Elinizin Altındaki Kimselere İyilik Edin.” (Kuranı-ı Kerim Nisa-36)

Okuduklarımı belleğimden geçirdiğimde yanlış bir şey yapacağımın farkına varıyordum.Orada anlıyordum iyilik kavramının dozunu fazlasıyla aştığımı.


Ve kendime dedim ki ;
“Sanki bu evrene vazifeli gelmişsin gibi sürekli aynı şeyleri,aynı temalı konuları ve insanları üzerine çekmekten yorulmadın mı ?”

Yaşam bir akıl oyunudur ve herkes kendi sahasında kendi oyununun lideridir.Bazen sınavlar ortak verilir, kaybetmek istemiyorsan takım arkadaşını o halde çok iyi seçmen gerekir.


Ve sana bir not;
Bazıları hakikaten ısrarla inatla göz göre göre pok çukuruna düşmek ister.Sen görür kurtarmak istersin, o yoluna senin varlığını darmadağın ederek devam eder.Nefesini tüketip sakın elini tutma.Bırak gitsin.
Bu merhametsizlik değildir, aklı olan aklını kullanır doğru yolu bulur.
Sen tabelayı pusulayı göster gerisine karışma.
Yoksa sende onunla beraber o çukura düşersin.
Çünkü bu hayatta bazıları bazılarının cefasıdır bilemezsin,bazılarıda sefasıdır,cehaletiyle sana yada başkalarına ettiklerinin cezasını pok çukuruna düşerek ödeyecektir senden öncesini bilemezsin.O onun Tanrıdan kesilmiş cezasıdır.
Yaradanın cezalandırdıklarına acıyarak müdahale edersen şirk koşmuş olursun, sende gereksiz iyiliğinin bedelini onunla o çukura düşerek ödemiş olursun.

Demedi deme…

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş